Her seçim zordur.. Çünkü, farklı seçenekler söz konusudur ve onlar arasından birisini seçmek isterken, devreye bir yığın ihtimal ve etkenler girer.
***
Yönetim şeklinin ve yöneticilerin, yönetilen halk kitlelerinin iradesiyle belirlenmesi açısından, bizde, ‘Müslümanların işlerini nasıl görüp halledecekleri’ne dair Kur’an-ı Mubîn’de açıkça beyan edilmiş olan şûrâ emrinin, istişare ya da meşveret usûlünün Hulefâ’y’ı Râşidîn (ilk 4 Büyük Halife) döneminden sonra tamamen terk edilmesi ve saltanat sisteminin hâkim olduğu ve 14 asrı bulan bir tarih dönemi boyunca unutulmasıyla, uzun ömürlü ve sağlıklı bir örnek oluşturulamamıştır, yazık ki..
***
‘Cumhûr’un, halkın ekseriyetinin haberi ve de bilgisi olmaksızın, ‘Cumhuriyet, işte bu!..’ diye ülkemize ve halkımıza dayatılan sistem ise kimliğini, 1 ve 2 no’lu Şeflik dönemlerinin 27 yıllık tahakkümü ve sonrasında da sık sık sahnelenen ‘kemalist-laik askerî darbeler’ çok acı şekilde gösterdi.. Bütün o uygulamaların, ülkemizi ve halkımızı birilerinin sosyal mühendislik hesaplarını doğrulamak için bir kobay gibi kullandıklarına gizli tanıklar gerekmiyor..
O dayatmacı- tepeden inmeci yöntemlerin, ‘Halk için ve halka rağmen’ diye özetlenen devrimci-darbeci yaklaşımlarının neye mal olduğunu, hedefine varan her darbeden sonra millet daha bir yaşadı.
1950-60, 1965-71, 1983-89 arası iktidarlar, yani 22 yıllık bir kesit, nispeten halkın iradesine göre şekillenmişti. Ve şimdi de 16 yıl, arka arkaya seçimlerle gelmiş bir kesintisiz iktidar dönemi..
Yani, 95 yıllık bir zaman diliminin 57 yılı dayatmalarla, darbelerle, sıkıyönetimlerle ve sadece 38 yılı da kısmen halk iradesine göre bir yönetim.. O da, milletin zihnine vurulan kelepçeler henüz de kırılamadığı halde..
***
2002’nin sonundan bugüne kadar ise halkın iradesine göre oluşan bir iktidarın ne büyük entrikalarla karşı karşıya kaldığını gördük-yaşadık.. 27 Nisan 2007 gecesi -geçmiş örneklere göre- Genelkurmay’ın yayınladığı ve iktidar deviren bir diğer ‘askerî muhtıra’nın daha yayınlanması ve ama ona karşı ilk kez karşı durulması; 15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti’nin de, ‘Liderini bulan bir halkın ve halkını bulan bir liderin emsalsiz kararlılığı’yla yenilgiye uğratılması ile milletin seçilmişlere emanet ettiği iradesine hayatı pahasına sahip çıkma kararlılığı ilk olarak yaşandı.
Hatırlayalım ki, 2. Abdulhamîd bile, karşı çıkma gücü olduğu halde, 1909’da, ‘31 Mart Vak’ası’nda, kendi emri olmaksızın Selanik’ten İstanbul’a, yürüyen ‘Hareket Ordusu’nun karşısında direnememiş ve sadece 33 yıllık saltanatı değil, 600 küsur yıllık bir devletin de tarihin dehlizlerine gönderilmesi şeklindeki emperial oyunlar başarılı olmuştu.
Tarihten ders alınacaksa, işte o acı tarih.. Ve henüz, yolun başındayız..
***
Sözün başında belirttiğimiz o körü körüne oy vermek tehlikesinin, o Şeflik dönemlerine duyulan bağlılık duygu ve menfaat bağlılığıyla halen de en canlı şekilde devam ettiğini görmekteyiz..
Nitekim, ülkenin en kalburüstü kesimi sayılan, zengin ve halktan kopuk kesimin yaşadığı büyükşehirlerin lüks semtlerine bakılsın. Hem de, fakir-fukara kesimlerin hakkını savunmak adına hareket ettiğini söyleyen, hep dayatmacı yöntemlerle hükmetmiş olan bir partinin, halkla ilgisi olmayan semtlerden nasıl her seçimde, hattâ 80’lerin üzerinde oy aldığı ibretlik ve öğretici bir durumdur.
Geniş halk kitleleri de, bu durumdan gerekli dersi çıkaracaktır, inşallah..
Evet, mahalli seçimlere 6 ay kaldı..
Kazanımları yeterli görmeksizin, daha ileri hedefler için daha uyanık ve ileri adımlar isteyen bir mücadele dikkat ve kararlılığı gerekiyor. Yüksek hedefleri değil, günü birlik menfaatleri gözetleyenler lûtfen gölge yapmasınlar..