Güney Asya'nın iki nükleer gücü olan Hindistan ve Pakistan arasında yaklaşık 80 yıldır devam eden Keşmir odaklı çatışma, yalnızca iki ülkenin sınır ihtilafı değil; aynı zamanda tarihsel kimlik, din, ulus-devlet inşası ve bölgesel jeopolitik çıkarların düğümlendiği çok katmanlı bir kriz. 1947'deki bölünme ile başlayan bu gerilim, dört büyük savaş ve sayısız sınır çatışmasının zeminini hazırlamış; özellikle 2019 yılında Hindistan'ın Keşmir'in özerkliğini kaldırması ve su kaynakları üzerindeki artan kontrol çabasıyla yeni bir boyut kazanmıştır.
Bu tarihsel arka planın gölgesinde, 12 Nisan 2025'te Keşmir'de yaşanan ve 29 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, bölgedeki kırılgan dengeleri bir kez daha sarstı. Saldırının faili henüz kesinleşmemişken, Hindistan, sorumluluğu Pakistan merkezli militan gruplara yükleyerek askeri karşılık verme yoluna gitti. Hindistan'ın Pakistan topraklarında düzenlediği hava operasyonlarında 26 sivilin yaşamını yitirmesi, bu askeri yanıtın yalnızca güvenlik hedeflerini değil, uzun vadeli planlarının işaretiydi. Beş Hint savaş uçağının düşürülmesi ve bazı askerlerin esir alınması, Pakistan açısından meşru müdafaa kapsamında değerlendirildi. Bu gelişmeler, Pakistan'ın yalnızca askeri kapasitesini değil, aynı zamanda Çin ile derinleşen stratejik iş birlikleri sayesinde elde ettiği siber, elektronik ve dijital savunma kabiliyetlerini de gözler önüne serdi.
Tarihsel Temeller: Bölünmenin Getirdiği Düşmanlık
Hindistan ile Pakistan arasındaki tarihsel rekabet, özellikle 1947'de her iki ülkenin bağımsızlıklarını kazanmasından bu yana dört büyük savaş ve sayısız sınır çatışmasına yol açmış; bu çatışmaların merkezinde ise çoğunluğu Müslüman nüfusa sahip tartışmalı Keşmir bölgesi yer alıyor.
Keşmir, çoğunluğu Müslüman olan ancak yönetici prensi Hindu bir bölgeydi. Prens, bölgenin Hindistan'a katılmasına karar verdi. Pakistan bu kararı tanımadı ve ilk savaş başladı. 1947–48, 1965, 1971 ve 1999 Kargil savaşları, Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan dört büyük sıcak çatışma olarak tarihe geçti. Hindistan, Keşmir'in Hindistan'a katılımını hukuki bir süreç olarak görürken; Pakistan, bu bölgenin çoğunlukla Müslüman nüfusa sahip olması nedeniyle kendisine ait olduğunu savundu.
Birinci Keşmir Savaşı (1947–1948), Keşmir Prensliği'nin Hindistan'a katılmasının ardından Pakistan destekli güçlerin bölgeye girmesiyle başlamış; Birleşmiş Milletler'in müdahalesiyle ateşkes sağlanmış ve Keşmir, fiili olarak ikiye bölünmüştü. 1965 Savaşı, Pakistan'ın Keşmir'de isyanları teşvik etmesiyle patlak vermiş, sonuçta taraflar arasında Tashkent Anlaşması imzalanmıştır. 1971 yılına gelindiğinde çatışmanın doğası değişmiş; Doğu Pakistan'daki (bugünkü Bangladeş) iç karışıklıklar Hindistan'ın müdahalesine neden olmuş ve savaş sonunda Bangladeş (Doğu Pakistan ) bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştı.
Özellikle 1998'de her iki tarafın nükleer silah denemeleriyle krizler daha tehlikeli bir boyuta taşınmış; buna rağmen çatışmaların çoğu sınırlı kalmış ve diplomatik müdahalelerle sonlandırılmıştı. Günümüzde ise Hindistan'ın Keşmir'e özel özerklik statüsü tanıyan Anayasa'nın 370. maddesini Ağustos 2019'da kaldırması, bölgede yeni bir gerilim dalgası yaratmış ve Pakistan tarafından uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu adım, Hindistan'ın bölgeyi tamamen entegre etme ve demografik yapıyı değiştirme girişimi olarak yorumlanmış; Pakistan ise meseleyi yeniden Birleşmiş Milletler gündemine taşımaya çalışmıştı.
Saldırının Görünmeyen Yüzü
Hindistan, su kaynaklarını kontrol altına alma çabası, Yeni Delhi'nin yeni dönem dış politika araçlarının başında geliyor. Hindistan'ın inşa ettiği barajlar ve yönlendirmeye çalıştığı akarsu hatları, Pakistan'ın can damarı sayılan İndus Nehri sistemi üzerinde ciddi tehditler oluşturuyor. Dünya Bankası'nın verilerine göre, Pakistan'ın toplam tatlı su kaynaklarının %90'ı bu sistemden besleniyor ve bu gerçeklik, konuyu bir çevre sorunundan çıkarıp bir ulusal güvenlik meselesine dönüştürüyor.
Pakistan hükümeti ise suya dair bu tehditleri yalnızca teknik değil, doğrudan savaş sebebi olarak değerlendiriyor. Resmî makamlar, Hindistan'ın su akışını engelleme girişimini bir savaş ilanı olarak göreceklerini açıkladı. Dahası, Pakistan gerekirse Hindistan topraklarındaki barajları meşru askeri hedef olarak göreceğini de duyurdu.
Çin-Pakistan Ekseni: Keşmir'de Yükselen Stratejik Ortaklık
Özellikle Çin ile geliştirdiği stratejik iş birliği sayesinde Pakistan, teknolojik kapasitesini ciddi oranda artırdı. Pakistan artık modern hava kuvvetlerine, dağlık Keşmir hattında üstün topografik avantajlara ve Taliban'a karşı yıllarca süren mücadelenin kazandırdığı saha deneyimine sahip. Ancak onu asıl farklılaştıran gelişme, Çin ile kurduğu askeri ve dijital entegrasyon. Ortak tatbikatlar, teknoloji transferleri, elektronik harp koordinasyonu ve siber güvenlik alanlarında gerçekleşen iş birlikleri sayesinde Pakistan, sadece geleneksel değil, dijital savaşta da önemli bir oyuncuya dönüştü.
Çin açısından Keşmir bölgesi hem jeopolitik hem de ekonomik nedenlerle büyük önem taşıyor. Öncelikle Çin, bölgenin doğusunda yer alan ve fiilen kontrol ettiği Aksai Chin üzerinden Sincan ile Tibet'i birbirine bağladığı için, bu alanı stratejik bir geçit olarak görüyor. Hindistan'ın Aksai Chin üzerindeki hak iddiaları, Çin'in sınır güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak algılanıyor. Ayrıca, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında yürüttüğü Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Pakistan'ın kontrolündeki Gilgit-Baltistan bölgesinden geçtiği için, Çin bu hattın güvenliğini sağlamak adına Keşmir'de Pakistan'ı destekliyor. Son olarak, Çin Keşmir üzerinden etkisini artırarak Hindistan'ı bölgesel anlamda dengeleme stratejisi izlemekte ve bu bölgedeki güç mücadelesinde nüfuzunu korumaya çalışıyor.