Dünya enerji güvenliği açısından bakıldığında, Hürmüz Boğazı'nın taşıdığı stratejik önemin eşi benzeri yoktur. İran ile Umman arasında yer alan bu dar deniz geçidi, Basra Körfezi'ni Umman Denizi'ne bağlar. Ancak Hürmüz Boğazı'nın gerçek gücü, coğrafi konumunda değil; küresel ekonomiye yön veren enerji arterlerinin tam kalbinde yer almasındadır.
Günde yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu dar geçitten taşınmaktadır. Bu, dünya petrol arzının yaklaşık %20'sine denk gelmektedir. Aynı zamanda sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatın da benzer bir yoğunluk söz konusudur. Katar, dünyanın en büyük LNG ihracatçılarından biri olarak, doğalgazının neredeyse tamamını Hürmüz Boğazı'ndan geçirerek dünya pazarlarına ulaştırmaktadır.
YENİ NESİL ENERJİ SAVAŞLARI
Hürmüz, sadece Körfez ülkeleri için değil; Çin, Japonya, Hindistan ve Güney Kore gibi büyük enerji ithalatçıları için de yaşamsal bir tedarik hattıdır.
Bu hayati geçit, aynı zamanda uluslararası hukukun da merkezinde yer almaktadır.1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS), Hürmüz gibi uluslararası boğazların "zararsız geçiş" hakkını güvence altına alır. Buna göre, kıyıdaş olmayan devletlerin ticari ve sivil gemileri, kıyı devletinin iç güvenliğini tehdit etmemek kaydıyla bu tür boğazlardan geçiş hakkına sahiptir. Ancak İran, BMDHS'yi imzalamış olmasına rağmen onaylamamıştır ve zaman zaman bu sözleşmeye bağlı kalmayacağını beyan etmiştir.
İşte bu hukuki belirsizlik ve bölgesel tansiyonun yüksekliği, Hürmüz Boğazı'nı yalnızca enerji trafiği açısından değil, küresel kriz potansiyeli açısından da dünyanın en kırılgan noktalarından biri haline getiriyor.
ENERJİ ARZININ JEOPOLİTİK KALBİ
İran, jeopolitik baskılara ya da askeri bir çatışmaya cevaben Hürmüz Boğazı'nı kapatma kararı alırsa, sonuçları sadece bölgeyle sınırlı kalmayacaktır.
Böyle bir senaryoda petrol fiyatlarının kısa vadede 150 doların üzerine çıkması kaçınılmaz olur. 1973 ve 1979 petrol krizlerinden hatırladığımız üzere, enerji fiyatlarındaki ani yükselişler sadece ekonomik durgunluk yaratmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal huzursuzlukları, siyasi kutuplaşmaları ve hatta hükümet değişikliklerini tetikleyebilir. Enerjiye bağımlı üretim ve tedarik zincirleri darbe alırken, gıda ve ulaşım maliyetlerinde ciddi artışlar görülür.
Jeopolitik düzlemde ise Körfez ülkeleri ile ABD'nin askeri refleksleri devreye girer. ABD donanması, yıllardır Hürmüz Boğazı'nda serbest geçişi koruma adına konuşlanmış durumdadır. İran'ın bu boğazı kapatması, doğrudan ABD ve müttefikleriyle askeri bir çatışmayı tetikleyebilir. Aynı zamanda Çin ve Hindistan gibi ülkeler, enerji güvenlikleri zedelendiği için diplomatik baskılarını artırır ve bu da Doğu-Batı rekabetini daha da keskinleştirebilir.
TÜRKİYE'NİN ENERJİ GÜVENLİĞİ
Türkiye açısından Hürmüz Boğazı'nın kapanması, hem ekonomik hem de stratejik düzeyde ciddi sonuçlar doğurur. Türkiye, enerji ihtiyacının yaklaşık %90'ını ithalatla karşılamakta ve önemli bir kısmını İran, Irak, Katar ve diğer Körfez ülkelerinden temin etmektedir.
Bu güzergâhtan gelen petrol ve doğalgaz akışında yaşanacak herhangi bir aksama, doğrudan enerji arz güvenliğimizi tehdit ederken; artan küresel fiyatlar, Türkiye'nin enerji faturasını dramatik biçimde yükseltecektir. Bu durum, cari açık üzerinde baskı yaratacağı gibi, sanayi üretim maliyetlerini artırarak enflasyonu tetikler. Ayrıca, Türkiye'nin bölgesel enerji merkezi olma hedefi de büyük bir darbe alabilir.
Jeopolitik anlamda ise Ankara'nın hem Batı ittifakıyla hem de Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerinde yeni denge arayışlarına yönelmesi gündeme gelebilir. Hürmüz'deki bir kriz, Türkiye için yalnızca bir dış politika meselesi değil; içeride sosyal ve ekonomik istikrarı da sarsabilecek bir tehdit haline gelir.
Sonuç olarak Hürmüz Boğazı, sadece bir deniz geçidi değil; enerji çağının nabzını tutan, jeopolitik fay hatlarının birleştiği bir geçiş noktasıdır. Burada yaşanacak bir kriz, sadece tankerleri değil; devletleri, ekonomileri ve toplumları da doğrudan etkiler. Dünya, Hürmüz'ün dar sularında büyük fırtınaların birikmekte olduğunu görmeli ve enerji güvenliğini çok yönlü stratejilerle yeniden düşünmelidir.