Çeyrek yüzyıl öncelerde dünyamızdan ayrılan ve bize çok çarpıcı şiirler bırakan merhûm Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bir güzel şiiriyle girelim konumuza. Çünkü bu şiir her halde gurbet coğrafyalarındaki Müslümanların Ramazanlardaki ruh halini en iyi yansıtan örneklerdendir.
KAŞGAR’DA VAKİT
Yer sofralarında sessiz bekleyiş
Kaşgar'dayız... Bir Ramazan vaktidir.
Fergana düzüne çoktan indi gün,
Îydgâh Camiinde ezân vaktidir
Ezân’ın adı var, sedâsı tutsak,
Allah’u Ekber'in nidâsı tutsak,
İbadetler mevcud, edâsı tutsak,
Kanımın, içime sızan vaktidir.
Sessizlik eritmiş demiri, tuncu
Bilemiş yürekte mukaddes hıncı,
Yüzlerde görmedim iftar sevinci,
Bu an ifritimin azan vaktidir.
Ne zamandır güneşlerim küsûfça
Er doğmuyor Satuk Buğra vasıfça,
Has Hacib’ler yetişmiyor Yûsuf'ça,
İrfan tarlamın hazân vaktidir.
Kutlu ocaklarda yanmıyor od*’um,
Bacalardan yüce tütmüyor dûd**’um
Dil tahtımın şehinşahı Mahmûd***’um
Türkistan'da Türk'ün hazân vaktidir.
(*Od: Âteş; **Dûd: Duman; ***: Kaşgarlı Mahmûd)
Ramazan, sadece bir imsak ve iftarla, teravihle veya ya da Ramazan boyunca daha yoğunluklu olarak yapılan diğer taat’u ibadâtla anılan bir ibadet şekli değil, aynı zamanda cihanşumûl bir insanlık anlayışını yansıtan bir kültür ve dünyaya bakış açısını yansıtan bir kutlu aydır. Dünyadaki iletişim imkânlarının gelişmesiyle, geçmişte olmayan şekilde Ramazan’ın bütün dünyanın dikkatini çektiği görülmektedir. Siyaset sahnesine İslâm ve Müslüman düşmanlığı yaparak çıkan Trump bile artık Beyaz Saray’da, -sırf, Müslümanları yatıştırmak için olsa bile-, iftar düzenliyor, bayram mesajları yayınlıyor. Nitekim evvelki gün, ‘Bu kutsal gün hem ABD'deki, hem de bütün dünyadaki Müslümanlara; ‘fakirlere yardım etme, Tanrı'ya inancı kuvvetlendirme, ibadete sarılma ve diğer insanlarla yakınlaşma imkânısunmakta’ diyordu.
Moskova’da kılınan Bayram Namazı’nda da birkaç yıl önce inşa olunan yeni camiye bile sığmayan ve caddeleri onbinler halinde dolduran Müslümanların sergilediği manzara, görülmeye değerdi. Kezâ Japonya Başbakanı Abe de Tokyo’daki Müslüman diplomatlara iftar veriyordu.
Ama bu ilgi bizi yanıltmamalı, gurura sevk etmemeli; tersine bir de sorumluluğumuzu artırmalıdır. Evet, yardım yapan kuruluşlarımız eliyle, dünyanın çeşitli yerlerindeki yoksul Müslümanlara ve diğer fakir ve mustez’af halklara ülkemizden gönderilen yardımlar gurur verici boyutlarda ama toplumumuzda, Ramazan’ı görkemli renkli sofralardaki yiyeceklerle öğünme ve onları tüketme yarışı olarak görenlerimiz de hâlâ azımsanmayacak derecede. Hattâ koşulacak iftar sofralarının çetelesini tutanların ve hikayeleri anlatıla-anlatıla bitirilememektedir.
Tabiî, oruç tutmadığı halde iftar sofralarına koşan birisine ‘Erenler, oruçta yoksunuz ama maşaallah iftarda baş köşeye kuruluyorsunuz’ denildiğinde; ‘Farzı terk ettik diye Sünnet’i de mi terk edelim, davete icâbet sünnet gereğidir’ mantığıyla hareket edenlerin az olmadığı da unutulmamalıdır.
***
Eskiler Ramazan’ı her şeyden önce, ‘Kişinin kendi nefsine bir gece baskını yapma ameliyesidir’ diye de tarif etmişlerdir. Ramazan’da kazanılan müsbet hasletleri terk etmeden geliştirip, bu hasletleri gelecek Ramazan’lara bağlamanın dikkati içinde olmak ve Ramazan’ın hayır ve bereketlerinin hepimizi kuşatması temennisiyle, tebriklerimi sunuyorum.
Bu vesileyle bir de NOT:
İstanbul’da Bayram Namazı 06.13 olarak ilan edilmişti. Ama umûmî nakil vasıtaları saat 06.00’da sefere konulduğundan binlerce insan yollarda perişan oldu. Halbuki, o seferler gün için bir saat öne alınabilirdi. Ayrıca Bayram namazları o saatten sonra kılınabilir; öne alınamaz ama ertelenebilir. İBB ve Diyanet’in bu konuyu bundan sonra olsun düşünmesi tavsiye olunur.