Geçenlerde etrafıma toplanmış  torunlarıma "İngilizceyi iyi öğrenin. Matematiği ihmal etmeyin. Batı-Rus  klasiklerini mutlaka okuyun. Eğer İngilizceniz iyi seviyede olursa, ileride iş  bulma imkanınız kolaylaşır. Türkiye'de olmasa, yurt dışında..." gibi telkinlerde  bulunurken buldum kendimi. İçlerinde ortaokula gidecek olanına sordum, söyle  bakayım, İngilizceden kaç aldın? Liseye gideceksin seneye, denemelerden kaç net  yapıyorsun?... Aldığım cevaplar karşısında göğsüm kabardı. Sonra camide vakit  namazını kılmak üzere evden çıktım. Elimden tutup beraberinde köyün camiine  götüren dedem ve kendisiyle birlikte camiye gitmeye başlamamdan dolayı yaşadığı  sevinci, benimle gurur duyması aklıma geldi. Az önce torunlarımla yaptığım  muhabbetten dolayı irkildim. Ne yalan söyleyeyim, torunlarımın önüne koyduğum  ufuk utandırmıştı beni.
Dedem rahmetli, bana öğrettiği şeyleri,  camide, harman yerinde, köylülerin bir arada olduğu herhangi bir yerde,  söyletmekten ve benim de doğru cevaplar vermemden pek hoşlanır, gururlanırdı.  Söyle bakayım, kimin neslisin, ben, Adem peygamberin, diye cevap verirdim. Peki  kimin milletisin, diye sorar, ben, İbrahim peygamberin, cevabını verirdim.  Şimdi söyle bakayım, kimin ümmetisin, diye sorar, ben de Muhammed Mustafa'nın  ümmetiyim, diye cevap verirdim. Köylüler hep bir ağızdan "aferin" derken, dedem  de beni kucaklar, gözlerimden öperdi. Okuma yazması olmayan, hiç Türkçe  bilmeyen, Bitlis-Norşîn şeyhine bağlı Nakşibendî tarikatına mensup sofî Mahir,  önüme müthiş bir ufuk koymuş. Allah aşkına hangi akademi bu ufku çizebilir bu  zamanda? Dedem, resmen büyük insanlıkla buluşmanın, kitap ehliyle bir araya  gelmenin ve Müslüman kavimlerle kaynaşmanın kıstasını nakşetmiş ruhuma meğer.  Bütün insanlar, Adem'in çocuklarıyız. Yahudiler, Hristiyanlar, Müslümanlar  İbrahim'in milletiyiz. Araplar, Türkler, Kürtler, Sünniler, Şiiler Muhammed  ümmetiyiz. İrfan böyle bir şeydir, ciltler dolusu kitaplara sığmayan hakikati  birkaç cümleyle beynine nakşeder, dedim. Dedemin zamanında tarikatlar ne  hikmetler paylaşıyormuş, şimdikiler neleri paylaşamıyorlar... sözleri döküldü  dudaklarımdan.
Bir de bana bakın, torunlarıma hangi  ufukları gösteriyorum? En çok hangi meziyetleriyle gurur duyuyorum  torunlarımın? Kur'an okumayı öğrenmeleriyle mi, yoksa İngilizceden aldıkları  yüksek notlarla mı? Mesela Şafii ilmihalini okumalarıyla mı yoksa kişisel  gelişim kitaplarını okumalarıyla mı? Kur'an kursuna gitmeleriyle mi, İngilizce  kursuna gitmeleriyle mi? Okuma yazma bilmeyen dedem elime dünya hayatına,  insana, varlığa dair değme filozofun kıyısından geçemeyeceği evrensel bir  ölçüyü tutuştururken, ben, torunlarıma Britanya adasının puslu ufkunu, iş  bulmak, karın doyurmak gibi hayvanlarla ortaklaştığımız bir hedefi telkin  ediyorum... Dehşet verici bir geriye düşme değil mi sizce de?
Ufukları gri Britanya adasının başını  çektiği çağdaş medeniyetin şekil ve ruh kazandırdığı eğitim sisteminin, özelde  de benim bu yönlendirmelerimle yetişen nesil, varsayalım ki dedemin temsil  ettiği irfandan da bir şeyler öğrenmiş olsun, bu sefer, baskın eğitim  sisteminin irfanî hakikatleri çarpıtması kaçınılmaz olur. Mesela Yahudilerin  "İbrahim milleti" kavramını çarpıtmaları gibi. Nitekim onlar da bizim gibi  İbrahim milletinden olduklarını söylüyorlar. Hatta İbrahim üzerinde herkesten  daha çok hak sahibi olduklarını, çünkü onun soyundan geldiklerini söylüyorlar.  Görüldüğü gibi onların nazarında İbrahim'in milletinden olmak onun soyundan  gelmekle eş anlamlıdır. Dedemin temsil ve telkin ettiği İslamî irfana göre ise,  İbrahim milletinden olmak, İbrahim'in "hanif" (şirkten beri, tevhidî) dinine  mensup olmak anlamındadır. Bu yüzden dedemin "İbrahim milleti" kavramı  birleştirici iken, Yahudilerin "İbrahim milleti" ayrıştırıcı ve  yalnızlaştırıcıdır.
Bugünkü eğitim sistemi "Yahudileşme  temayülü"ne sahiptir. Bu yüzden söz konusu eğitim sisteminin ürünü zihinlere  göre, mesela "Osmanlının torunu olmak" onun soyundan gelmek demektir veya böyle  algılanması dayatılmaktadır. Oysa İslamî irfana göre yetişen nesiller nazarında  "Osmanlının torunu olmak", aynı soydan olmasa bile, onların İslamî miraslarına  sahip çıkmak demekti. Zaten Türk olan Osmanlıyı "Türkleştirme"ye dayalı eğitim  sistemi, "Yahudileşme temayülü"nün göstergesidir.
Dedemin zamanı bizden yüz bin devir  ileride.