İlim Yayma Cemiyeti ile İlim Yayma Vakfı, eğitim ve ilim hayatına destek veren kurumlar olarak toplumumuzu aydınlatan meşguliyetlerin öncüleri oldular... İlim Yayma Ödülleri adı altında başlayan kurumsallaşmayı ise, özellikle sosyal bilimlerde büyük ihtiyaç duyduğumuz yeni fikirleri, araştırmaları ve tarihi gerçeklerden toplumsal değerlere uzanan önemli bir atılım olarak görüyoruz.
Prof. Şener Aktürk Hocamızı, kaleme aldığı eserleriyle takip ettiğim genç ve dikkat çeken bir bilim insanı olarak bilirdim lakin İlim Yayma ödül törenindeki hitabetinin samimiyeti ve çalıştığı sahadaki vukufiyeti ile parlayan bir yıldızımız olduğunu da hep beraber keşfettik... Batı Avrupa'nın Hristiyan nüfus dışındaki Müslüman ve diğer azınlıklara bakış açısını, onlara yaşattığı öfkeli ötekileştirmeyi, katliamları, sürgünleri ve özellikle zorla din değiştirmelerle nasıl da buharlaştırıldıklarını aktaran, bunları detaylarıyla analiz eden bir eser ''Modern Dünyanın Kökenleri'...
Özellikle Papalık önderliğindeki ruhban sınıfın aracılığıyla da yaygınlaşan ve Avrupa'ya has, özgün bir hale gelen soykırımları, tarihi dönemler halinde ortaya koymuş. "Modern Dünyanın Kökenleri, Not So Innocent: Clerics, Monarchs, and the Ethnoreligious Cleansing of Western Europe" başlıklı eserinden dolayı Prof. Dr. Şener Aktürk, Sosyal Bilimler alanında bu yılki İlim Yayma Ödülünü almaya layık görülmüştür.
Modern Dünyanın Kökenleri üst başlığındaki bu eser, daha başlığıyla bile sarsıcıdır kanımca, zira dünyanın küçük denilebilecek bir kısmının (Avrupa'nın ve özellikle batısının) tüm dünyada kurucu özne olarak moderniteyi örgütleyebilmiş olması fevkalade çarpıcıdır. Dünya, Avrupa'dan yükselen bu yüksek kreşendolu meydan okumaya tabi olmuştur, ama nasıl? Hangi bedeller ödenerek? Neye, nelere rağmen, dünyanın kökeni haline gelmiştir Batı?
Ve devam eder eserin başlığı; 'Modern Dünyanın Kökenleri, Batı Avrupa'da Müslümanların ve Yahudilerin Yok Edilmesi''. Demek ki modern dünya kendisini, Müslümanları ve Yahudileri yok ederek kurabilmiştir. Demek ki modern dünyanın kökeninde yok etmek yatmaktadır...
Geçen yüzyılın başlarına kadar Afrika'yı kıtadan, Afrikalıyı ise insandan bile saymayan Batılı tarihçiler için insan, beyaz renkli ve Hristiyan'dı. Diğerleri ise tüm diğer renkler, dinler, putperestlikti, cehaletti, barbarlıktı. Günümüzde, "Batı medeniyeti" olarak tanımlaya geldiğimiz ülkeler topluluğunun temelinde; Hristiyan olmayanların bilinçli şekilde ve sistematik olarak yok edilmeleri koşuluyla, toprağın ve toplumun arındırılması temizlenmesi fikri yatar. Bu Avrupa'ya has tarihi soykırımı, nedeniyle niçiniyle analiz etmiş Şener Aktürk Hocamız...
Bu arındırma, ciddi genocide sonrasında Avrupa'da sadece Katolik devletlerden oluşan bir sistem kurulmuştur, çoğu akrabaydı zaten o dönemlerde. Esasen bu soykırıma ve yağmaya dayalı kanlı süreç, bizim halen "Batı medeniyeti" olarak atıf yapmakta olduğumuz adeta toplumlar üstü bir kabulün başlangıcı olmuştur.
Yani Batı Medeniyeti deyince bizlere siyasi düşünceler tarihi derslerinde okutulan ve demokrasi vurgusu üzerinden takip ettiğimiz güllük gülistanlık, yekpare bir Avrupai düşünce diye bir şey yoktur aslında... Aksine, soykırımlar, yağmalar, büyük göçler, ağır travmalarla hatta bugünkü Gazze'de yaşananlar üzerinden de gözümüzde canlandırabiliriz bedeli çok ağır insani felaketler tablosu üzerine kurulmuştur Batı Medeniyeti.
Dolayısıyla, bugün insan hakları, demokrasi, eşitlik, kardeşlik, hümanizm, diye sayacağımız değerler, Avrupalı Hristiyanların yine Avrupalı Hristiyanlarla yaşadığı bir toplumdaki optimum monologlardır. Bu değerler tüm insanlar için tasarlanmamıştır. Çarpıcı şekilde; bugünün Batı tipi demokrasisinin kökeninde ırkçılık yatmaktadır. Demokrasinin, ulus devlet kavramının ve Batının başını çektiği tüm uluslararası sistemlerin, aslında tek din'den, hatta tek mezhep'ten ve tek ırk'tan yükseldiğini fark etmemiz gerekiyor.
Batı medeniyetinin kökeninin ciddi anlamda soykırımlarla kurulduğunu ortaya koymak ise, takdir ederseniz ki büyük bir meydan okuma, bozuma uğratma ve paradigma değişimidir.
Tanzimat'tan bu yana aydınlarımızın sorduğu ve cevap aradığı soru: ''Batı karşısında niçin mağlup oluyoruz?' şeklinde idi... Cumhuriyet dönemindeyse soru yerine bir hedef konuldu; ''çağdaş muasır medeniyete erişmek'... Biz gerek Tanzimat ve sonrası Osmanlı süreçlerinde, gerekse Cumhuriyet ilk asrında ve çoğu kez halen, Batı'yı müreffeh, ileri, hukuk ve ekonomi güvenliği sağlam bir medeniyet olarak olum'luyoruz. Oysa hep yakalamaya çalıştığımız bu medeniyetin her fırsatta kendinden olmayanlara şüpheyle baktığını görebilmek gerekiyor. İlk başlarda kendisi gibi görmediklerini soykırıma uğratmaktan geri durmadığını, sonraki ve şimdiki asırlarda ise kendisi gibi olmayanları, asla makbul bulmadığını, görebilmemiz gerekiyor.
Okuma Önerisi, Prof. Şener Aktürk, Modern Dünyanın Kökenleri, Paradigma Yayınları