Türkiye, anayasal düzenini ve milli bütünlüğünü tehdit eden terör örgütüyle mücadelede, ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesinde yürüttüğü kararlı politikalar sonucunda önemli bir aşamaya gelmiştir. Anayasal düzenine yönelen sistematik şiddet eylemlerinin büyük ölçüde etkisiz hale getirilmesiyle birlikte, temel hak ve özgürlüklerin daha geniş bir alanda ve güvenli bir ortamda yaşanabilmesinin koşulları oluşmaktadır. Bu gelişmeler, hukuk devleti ilkesini tahkim edecek şekilde, siyasal istikrarın ve toplumsal barışın önünü açmakta; demokratik normalleşmeye yönelik toplumsal beklentileri yeniden güçlendirmektedir.
Yeni dönemin ruhuna uygun olarak, Türkiye'nin artık darbelerin mirası olan mevcut anayasa yerine, insan onurunu temel alan, hak ve özgürlükleri esas alan sivil bir anayasayı hayata geçirme zamanı gelmiştir.
Sivil Bir Anayasa İçin Tarihi Fırsat
Mevcut anayasa, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hemen ardından, sıkıyönetim koşullarında hazırlanmıştır. Toplumun geniş kesimlerinin iradesini yeterince yansıtmayan bu metin, her ne kadar yıllar içinde birçok kez değişikliğe uğramış olsa da, özünde vesayetçi bir anlayışın izlerini taşımaya devam etmektedir. Bu durum, hukuk devleti ilkesini güçlendirmek ve demokratik standartları yükseltmek isteyen bir toplum için ciddi bir engel teşkil etmektedir.
Türkiye için, geçmişin yüklerinden kurtularak geleceğe daha kararlı adımlarla yürüme vakti gelmiştir. Silahların sustuğu, toplumsal enerjinin ortak değerler etrafında birleştiği bir iklimde, yeni bir anayasa sadece teknik bir reform değil; aynı zamanda toplumsal sözleşmenin yenilenmesi anlamına gelecektir. Bu sözleşme, insan onurunu temel alan, özgürlükçü ve çoğulcu bir çerçevede bireylerin kendini bulabileceği bir hukuki ve siyasal zemini inşa etmelidir.
Yeni anayasanın mihenk taşları açık olmalıdır:
- Güçlü bir hukuk devleti
- Yargı bağımsızlığı
- Temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alınması
- Kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi
- Tüm vatandaşların eşitliğini esas alan demokratik bir düzen.
Bu çerçevede, sadece devletin değil, bireyin de güçlendiği bir sistem kurulabilir. Bireyin güçlenmesi, toplumsal refahın, siyasal istikrarın ve sürdürülebilir kalkınmanın da önünü açacaktır.
Demokratik Normalleşmenin Eşiğinde
Unutulmamalıdır ki anayasalar, yalnızca bir devletin değil, bir milletin kimliğini ve ortak geleceğe dair tahayyülünü yansıtır. Bu bağlamda, hazırlanacak yeni anayasa; çoğulcu katılımı esas alan, farklı toplumsal kesimlerin sesine kulak veren bir yöntemle şekillenmelidir. Sürecin kendisi kadar yöntemi de demokratik olmalıdır.
Türkiye'nin demokrasi yolculuğu tamamlanmış değildir; ama ileriye dönük adımları artık çok daha sağlam temeller üzerine inşa edilebilir. Terörden arınmış, darbelerden uzak, sivil aklın ve hukukun üstünlüğünün esas alındığı bir anayasa, bu coğrafyanın ortak geleceğine yapılacak en kıymetli katkı olacaktır.