İstanbul, 1453 yılında Sultan Mehmet tarafından fethedildi. Padişah  Mehmet, fatih unvanı aldı. Bizans'ın tarihi sona erdi. Doğa Roma'nın büyük  başkenti gitti, yerine Osmanlı Devleti'nin başkenti geldi. İstanbul Müslüman ve  Türk şehri oldu. Batı Roma, Latin Hristiyan saldırı ve işgalleriyle harabeye  dönmüştü. Umberto Eco, Baudolino adlı romanında, bu barbarlığı bütün dehşetiyle  ortaya koyar. İstanbul'un 1918 yılından önce yaşadığı son işgaldi. Latin  işgalci askerler İstanbul'u yakıp yıktılar. Ayasofya'ya atlarıyla girdiler.  Anıt eserler yıkıldı. Fatih, İstanbul'u fethettiğinde bu harabeyle karşılaştı.  Şehri yeniden imar etti. Mahaller düzenlendi. Müslümanlar ve diğer dinler  beraber yaşamaya başladılar. Fatih, Müslim-gayrimüslim bütün toplumsal  kesimlerin padişahıydı. 
İstanbul yeni külliyeler, medreseler, tekkeler ile yeni bir  medeni mekâna dönüştü. Yeni şehrin hâkimi Fatih Camii'ni ve etrafını saran  medreseler, çarşılar, hamamlar ile büyük bir külliye inşa etti. Bilim ve irfan,  zanaat ve ticaret bu külliyeden yükselerek Osmanlı toplumuna ruh kattı. 
İstanbul Osmanlı oldu, payitaht oldu, halifenin merkezi oldu.  Dünyadaki Müslümanların başkenti oldu. Kafkaslar, Balkanlar, Hindistan, Kuzey  Afrika, Mezopotamya kendine merkez olarak İstanbul'u gördü. Âlimler ve arifler,  İstanbul'u mekân tuttular. Entelektüel ve kültürel merkezin şehri oldu  İstanbul.
Osmanlı modernliği, İstanbul'da doğdu. Matbuat çevreleri  ortaya çıktı. Mektepler açıldı. Münevverler yetişti. Fikir hareketleri, buradan  Osmanlı coğrafyasına yayıldı. Çağdaş İslam düşüncesi, İstanbul'un rahminden  dünyaya geldi. Batı ve modernlikle hesaplaşan, İslamiyet'i yeniden canlandıran  ve bütün İslam dünyasına ilham olan bir düşünce... 
Emperyalistler, İslam topraklarını işgal ederek sömürgeler  kurmaya başlayınca bütün gözler ve kulaklar İstanbul'a döndü. İstanbul  payitahttı, hilafet merkeziydi. Kurtuluş da oradan gelecekti. Mehmet Akif,  Süleymaniye Kürsüsü adlı şiirinde bunu gösterir. 
Payitaht ve hilafet merkezi İstanbul, 1918 yılında yeni bir  işgal yaşadı. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar geldi. Roma'nın yeni  çocuklarıydı bunlar. Latinlerin yeni modern evlatları. Yine çizmeleri ve  atlarıyla mabetleri çiğnediler. Osmanlı Meclisini, Meclisi Mebusan'ı  dağıttılar,  mahkeme kurup devlet  adamlarını yargıladılar, bütün devlet binalarına el koydular. Said Halim  Paşa'dan Ziya Gökalp'e kadar birçok Osmanlı münevveri ve devlet adamı tutuklanarak  Malta'ya sürgün edildi. 
Yakup Kadri, işgalle beraber gelen ahlaksızlığı Sodom ve  Gomore romanıyla anlatıyor. İstanbul bu defa Sodom ve Gomore şehirlerine  dönmüştür. Namus ayaklar altındadır. Ahlaksızlık diz boyudur. Müslüman Türk  kızları işgalci Fransız ve İngiliz subaylarının kucağında dans ediyorlar.  Balolar, partiler, danslar çürümüş kesimlerin işgalcilerle içine girdiği hayat  tarzının eğlencelerini anlatır. Dört yıl devam eder bu.
Milli mücadeleyi yürüten, son Meclisi Mebusan'ın yerine kurulan  birinci TBMM Ankara'da açılır. Ancak bu meclis 1922 yılında tasfiye edilerek  yerine tek parti rejimi kurulur. Saltanat da kaldırılmıştır. Osmanlı iptal  edilmiştir. Arkasından Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanır. 6 Ekim  1923 tarihinde de İstanbul'dan işgal kuvvetleri çekilir. 
İşgal kuvvetleri çekildiğinde artık eski İstanbul yok  yerinde. İstanbul ne payitahttır ne de hilafet merkezi. Osmanlı saltanatı da  kaldırılmıştır. Dünyanın ve İslam beldelerinin merkezi hüviyetini de  kaybetmiştir. Doğurduğu İslamlaşma fikriyatının yerinde yeller esmektedir. Yeni  İstanbul bambaşkadır. Ne tarihi anlamı vardır, ne de ufku. Sıradan bir  şehirdir. Yeni CHP rejiminin uzun süre yüz vermediği, yalnızlığa terk ettiği  bir şehir. Ne Said Halim Paşa, ne Mehmet Akif, ne de Said-i Nursi var. Orta  Asya, Mezopotamya ve Balkanlar da ondan ışık almıyor artık.  Bir imparatorluk dağıtıldığı gibi, onun cihangir  ruhunu temsil eden İstanbul da dağıtılıyor. Artık geride kalan sadece bir şehir.