Okuyucularla Hasbihal..
Pazar günlerini 'okuyucu görüş ve eleştirileri'ne ayırdığımız bir Hasbihal'e daha; hayırlı çalışmalar dileğiyle okuyucuları selamlayarak başlıyoruz.
*İstanbul'dan Rahmi Temizcan isimli okuyucumuz diyor ki: 'Amerikan Başkanı Ortadoğu'ya bir geldi ve tam 3,5 trilyon Dolar'lık silah ve diğer Amerikan mallarını sattı.. Bütün bu servet, Müslüman Ümmeti'nin, İslam Milleti'nin tamamının ve gelecek nesillerin de hakkı olan bir servet değil miydi? Bu gibi kukla rejimlerden kurtulmadıkça, bu soygun devam eder..
--Evet bu kardeşimizin acısı hepimizin hem acısı , hem de utancıdır.. Düşünebilir muyuz, o muazzam servet, zâten Amerikan bankalarındaki hesaplarındaydı ve almak istediklerine bile alamıyorlardı.. Trump geçen yıl, 'Onlara, Amerika olmasa siz bir hafta bile iktidarda kalamazsınız, deyince hepsi teslim olurlar..' demiyor muydu? Bugün olan budur.. Bu acı evet hepimizin acısıdır..
*Trabzon'dan İrfan Ofluoğlu diyor ki: Suudî Veliahdi, bütün o petro-dolar şeyhlerinin verdikleri paralardan ayrı olarak, bir de Amerika'da 600 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı da taahhüt etmiş.. Bu muazzam servetlerle paralarla Müslüman dünyası ihya edilemez miydi?
--Bu muhterem okuyucuma belirteyim ki, Trump, yeniden başkan olunca, 'Dünya, Amerika'yı soyuyor..' diye bir yalan ortaya attıktan sonra, 'şimdi soyma sırası bizde.. ' dememiş miydi? Bugün olan ve de yapılan odur..
* Amerika'dan Necati E. Manisalı da diyor ki: 'Dininizi, canınızı, çocuklarınızı , ailenizi, dostlarınızı , aklınızı, vicdanınızı, namusunuzu korumanız gereken tarikatları sıralayalım: Kamalizm.' dedikten sonra 50'ye yakın kamalist tarikatın ismini yazmış.. Bu tarikatın ismi her tarafta ayrı bir renk yansıtmakta olup, 'Sol kamalizm.. türkçü kamalizm, apocu kamalizm, faşist kamalizm, sağcı kamalizm, avam kamalizmi, sonradan görme kamalizmi, ve her türlüsünü sayabilirsiniz.. Sayın sayabildiğiniz kadar. Ama, en yaygını, avam kamalizmidir..' diyor..
*Kayseri'den Ramazan Sami Öncü de diyor ki: Yeni seçilen ve Katolik Kilisesinin geleneğine göre, 'XIV. Leo' adını alan Papa'nın atalarının Kayseri'den giden Hristiyanlar olduğu ileri sürüldü, ama, bu konudaki haberlerin 'asparagas' (uydurma) olduğu söylendi.. Bu konuya ne diyorsunuz? Bir de, Papa öldüğünde, 'Trump, bu ölümden de faydalanmak ister..' diyordunuz.. Öyle oldu mu?
--Yeni Papa'nın geçmişi hakkındaki iddialar henüz kesinlik kazanmış değil.. Trump da, kendisi 'Papa olmak isterdim' dese de, olamıyacağını bildiğinden, kendisine yakın bir kardinal adayı vardı, ama, olmadı. Yeni seçilen Papa, aslen Peru'lu olan ve sonradan Amerikan vatandaşlığı da kazanan 14. Leo'nun, Trump hakkındaki görüşleri çok sert ve Papa seçilmeden önceki paylaşımlarında Trump için kullandığı sert eleştirili yaklaşımlarını Papa seçildikten sonra da devam ettiriyor ve aralarında bir sıkıntı olursa şaşırtıcı olmayacaktır..
*Aydın Ayar isimli okuyucumuz, 'Ulus-Devlet' kutamaı oldukça, nice, 'ulus-devlet' hayalleri de daha çoook filizlendirecektir..' başlıklı yazımızla ilgili olarak diyor ki: 'Kürt ve Türk kavimlerinin yaşanan onca eziyet ve zulümlere rağmen etnik temelli bir düşmanlık hastalığına yakalanmamaları, mayası İslam olan Türk ve Kürt halklarının basireti ile mümkün olmuştur.
Egemen olan cahilî kuşatmaya teslim olmayan ,evlilik, ticarî ortaklık, komşuluk, taziye ve tebrik gibi sosyal beraberliklerini muhafaza etmişlerdir .
İster kemalist oligarşi, ister Marksist söylem ve eylemleri ile pkk despotizmi bu mayayı bozamadılar.
Süreci sabote etmek, ifsad ve fesada alan açmak için şüphesiz birileri hep vardı ve gene olacaklar
Ama adalet ve merhamet ile kırılan kalbleri onarmak için İslami camia ve kanaat önderleri ihya ve inşa dilini besleyerek fitne tohumlarını inşallah bertaraf edeceklerdir.
Kemalist devrim sürecinin tahrip ettiği değerleri onararak kardeşlik iklimini yeşertecek pratiklere ihtiyacımız var.
Selahaddin ağabey konu hakkında can kayıplarının sayısına işaretle, vehametin büyüklüğünü hatırlattı.
Tüm acı ve kayıplara rağmen halklar arasında bir düşmanlık oluşmadı şükür.
*Diyarbekir'den Şehmus Silvanlı diyor ki: Geçen haftaki Okuyucu Hasbihali'nde yayınladığınız 'Bir yarım Azer, bir yarım da İbrahim ' başlıklı müthiş –şiir demiyeceğim- itirafname kime aid idi, açıklamamışsınız.. Sanki hâlâ da önemli bir takım vazifeler görmekte olan birisinin itirafı olsa gerek..
--Bu kardeşimizin tesbitleri öyle.. Ve o çelişkili durumda olan pek çok kardeşlerimiz var.. Onun için bir kişiye aid gibi aktarmayalım dedik.. Önemli olan da o çelişkiyi ve o acıyı yüreğinde ve beyinde hissetmek.. O da bir kazanç..
Yanıtla (0) (0)
· *Hasan Baran isimli okuyucu da diyor ki: 'İslamî hassasiyeti olan birisi bile Kürtçe'ye "Kürtçe denilen bir dil" diyor. Türkiye'de milyonlarca Kürd tarafından kullanılan bir dili garipser gibi, uzak gibi, tanımıyormuş gibi..' diyor.
--Bu okuyucuya belirteyim ki: 'Unutmayalım ki, Kürdçe denilen ve 'Zazaca, soranî ve kurmanç' gibi lehçe ve şive farklılıkları olan ve büyük çapta Farsça, Arabça, Türkçe ve bazı Kafkas kavimlerinin dilleriyle de zenginleşmiş bir dili, asırlarca ana dili olarak konuşan ve küçümsenmeyecek bir kitle de vardı bu ülkede; diğer etnik unsurlardan ayrı olarak..' ifadesinden sizin anladığınız gibi bir mâna çıkıyorsa; beşerî müdahale ile oluşturulmuş sun'î diller dışındaki bütün dillerin, özü ve temelleri itibariyle 'ilâhî bir hikmet'le yaratıldığına inanan birisi olarak, Allah'u Teâlâ'dan aff dilerim.. Asla hafife alma, dışlama gibi bir kasdım olamaz..
Ayrıca, bazı diller anlatılırken, mesela, 300 milyona yakın insan tarafından konuşulan dile, Endonezyaca denilmez, 'malayca..' denilen bir dil denilir. Keza, Çince diye bir dil yoktur, Mandarin denilen bir dil konuşulur, 1,5 milyara yakın insan tarafından.. Aynı nüfusa sahip Hindistan'da da Hindistanca veya Hindçe denilen bir dil yoktur, çeşitli isimlerde 250'ye yakın diller vardır.. Ortak dilin adı ise Urduca denilen bir dildir..
Keza, İranca diye bir dil yoktur, farsça vardır..
Kökü itibariyle Türkçe sayılan öyle diller de vardır ki, soranlara aslı Türkçe denilen bir dildir denilir; ama, hemen hemen tamamını anlayamayız.
Bu gibi örnekler çoğaltılabilir..
*Aynı konuya ve aynı cümlelerle değinen 'Kürdî' imzalı bir okuyucumuz da (Bir de, "Büyük çapta Arapça, Farsça ve Türkçe kavramlarla zenginleşmiş!' ne anlama geliyor?) diyor..
--Bu okuyucuya da belirteyim ki: Aynı konuyu, sizinle aynı cümlelerle dile getiren Hasan Baran isimli okuyucu da yazmış, âdeta, aynı kişi imişsinizmişcesine..,
Benim, sizin dediğiniz şekilde kurulmuş bir cümlem yok.. Uzuun bir cümlenin başındaki kelimelerle sonundaki kelimeleri bir araya getiriyor ve öyle bir cümle kurduğumu iddia ediyorsunuz.. Hele, 'Kürd'e karşı küçümseyici- aşağılayıcı bir uslûbla yazdığım' şeklindeki isnadınızdan bile utanç duyarım.. İnancımıza göre, her türlü dil ve kavim, Sünnetullah'ın gereğidir. Ve amma bu farklılıklar üzerine, üstünlük veya aşağılamak gibi tavırlar yüklenemez.. Haram olan budur. Bu satırların sahibinin yarım asrı aşan yazı hayatında eleştirenler elbette olmuştur, ve olabilir, ama, Sünnetullah'ın gereklerine lâkayd kaldığı ve keza, herhangi bir kavim veya topluluğu sırf fıtrî yaratılışlarından dolayı yüksek veya alçak gösterdiği ileri sürülemez..
Ayrıca, 'Kürdçe'nin başka dillerden aldığı kelimelerle de zenginleştiği' şeklindeki ifademe takılmışsınız.. Başka dillerden hiçbir kelime almayan diller ilkel sayılırlar. Kürdçe, diğer dillerden kelimeler almıştır da, Türkçe, Arabça, Farsça , hele de inanç birliği içinde olan farklı dillerdeki toplumlardan almamışlar mıdır? Dahası, 140-150 yıl öncesine kadarki konuşma dilinde İstanbul halkının günlük konuşmasında Müslüman halkların dillerinden ayrı olarak, Ermenice, Rusca, İtalyanca, Rumca kelimeler de vardı, ama, günlük zaruret olarak.. Bugün ise, maalesef, kendi ana dillerimizde karşılığı olan kelimeler bile terkedilip, sadece bir özenti olarak, emperial dünyanın dillerinden yığınla kelimeler alınmaktadır.
*Manisa'dan Tarık Buğdaycı isimli okuyucu da, 'hemşehrimiz Ö.Ö hakkında hiç olumlu bir cümlenizi okumadım..' diyor..
--Doğru söylüyorsunuz.. Bir şahsî husûmetim yok elbette.. Ama, bağlandığı dünya görüşü itibariyle çok uzağımda olsa bile, o kadar sığ konuşuyor ki, üzerinde durmaya gerek duyulmaması da tabiî sayılmalıdır. Elbette ağırbaşlı birisi olsa, karşılığını da görür. Ayrıca, hemşehrilik gerekçesiyle siyasî sahiplenmelerin ne kadar tutarsız olduğunu, İstanbul'daki nice Karadenizlilerin seçim atmosferinde, 'filân, falanca yerin uşağudur, bize ne başkasından.. ' şeklindeki tercihlerde bulunmalarından da anlamak ve ders almak gerekir.
*