İzmir'de 16 yaşında bir çocuğun okulların açıldığı gün masum insanların canına kast etmesi ve verdiğimiz şehitler, sadece bir bireysel şiddet vakası değil, toplumsal vicdanımıza saplanmış kara bir hançerdir. Bu trajedi, yalnızca şehitlerimizin değil, kaybolan gençliğin ve çocukluk çağının da feryadıdır.
Şiddetin gündelik hayatta böylesine normalleşmesi, toplumun her bir ferdi için ağır sorumluluklar doğurmaktadır. Manevi değerlerin, adalet duygusunun ve barış kültürünün zayıfladığı bir yerde güvenlik tedbirleri tek başına çare olamaz. Devletin en güçlü şekilde müdahalesi, medyanın sorumluluk bilinci, ailenin şefkati ve toplumun ortak vicdanının birleşmesiyle bu karanlık döngü kırılacaktır. Bugün İzmir'de yaşanan acı, bize yeniden hatırlatıyor: Çocuklarımızı kaybedersek, geleceğimizi de kaybederiz.
ÇOCUKLARIN ELLERİNDEKİ SİLAHLAR, HEPİMİZİN İHMALİ
Toplumların en hassas damarını çocuklar oluşturur. Çocukların suça sürüklenmesi yalnızca bireysel bir eğilim ya da ailevi bir sorun değildir; aynı zamanda toplumsal düzeni, güvenliği ve geleceği tehdit eden çok boyutlu bir olgudur. Kriminoloji literatüründe çocuk suçluluğu, sosyoekonomik koşullar, aile içi ilişkiler, okul başarısızlığı, çevresel faktörler ve bireysel psikolojik etkenlerin kesişiminde ele alınır. Bu nedenle alınması gereken tedbirler de bütüncül olmak zorundadır.
Her şeyden önce çocuk suçluluğunun önlenmesi için erken müdahale kritik öneme sahiptir. Araştırmalar, riskli aile ortamlarında yetişen, eğitimden kopmuş ya da şiddete maruz kalan çocukların suç davranışına daha eğilimli olduğunu göstermektedir. Bu noktada ailelere yönelik rehberlik programları, sosyal hizmet desteği ve okul temelli danışmanlık hizmetleri, çocukların suça yönelmesini engelleyici bir kalkan işlevi görebilir. Özellikle aile içi şiddetin önlenmesi, ebeveynlerin bilinçlendirilmesi ve çocuklara güvenli bir ortam sunulması, toplumsal barışın temellerini atar.
Bir diğer önemli unsur, eğitim ve sosyal katılım politikalarıdır. Çocukların yalnızca akademik değil, sosyal ve duygusal gelişimlerini de destekleyen bir eğitim modeli, suç eğilimini azaltıcı etkiye sahiptir. Okullarda spor, sanat ve gönüllülük faaliyetlerinin güçlendirilmesi, çocuklara şiddet yerine üretkenlik ve aidiyet duygusu kazandırır. Aynı zamanda okul rehberlik servislerinin riskli davranışları erken fark edebilmesi için yetkin kadroların sayısının artırılması gerekir.
ŞEHİTLERİMİZİN AZİZ RUHU İÇİN: ÇOCUKLARIMIZI ŞİDDETTEN ARINDIRMALIYIZ
Toplumsal şiddetin önemli bir boyutunu da bireysel silahlanma oluşturmaktadır. Önemli sosyolojik araştırmalar, aile içindeki silahların çocuklar tarafından kolaylıkla erişilebilir olduğunu ortaya koymaktadır. Silahların güvenlikli şekilde saklanmasının yasal zorunluluk haline getirilmesi, ruhsatsız silahlara karşı cezaların caydırıcı biçimde artırılması ve bireysel silahlanmaya yönelik toplumsal farkındalık kampanyaları, bu konuda atılması gereken adımlardır. Zira bir toplumda silaha erişim kolaylaştıkça, çocukların ve gençlerin suça sürüklenme ihtimali de artmaktadır.
Bu süreçte medyanın rolü hayati öneme sahiptir. Medya, çocuk suçlarını sansasyonel biçimde sunmak yerine, sorunun arka planına odaklanmalı ve çözüm odaklı bir dil geliştirmelidir. Çocukların kriminalize edilmesi, toplumda damgalanmaya yol açarken, rehabilitasyon ihtiyacını gölgelemektedir. Bu nedenle medya organlarının, şiddeti normalleştiren içeriklerden uzak durması, barış kültürünü teşvik etmesi ve topluma örnek rol modeller sunması gerekmektedir. Ayrıca medya, devlet politikalarının şeffaf biçimde tartışılmasına aracılık ederek kamuoyu bilincini yükseltmeli, çözüm arayışlarına katkı sağlamalıdır.
Sonuç olarak, çocukların suça sürüklenmesini önlemek; yalnızca emniyet güçlerinin değil, ailelerin, eğitim kurumlarının, sivil toplumun, medyanın ve devletin ortak sorumluluğudur. Çocuklarımızı suçtan, toplumu ise şiddetten korumak; adalet ve huzurun paylaşıldığı bir geleceği inşa etmenin en temel yoludur.