Bir gencin duasından ürküyorsun.
Daha bıyığı terlemiş bir evladın avuçlarını semaya kaldırması seni niçin bu kadar rahatsız ediyor, hiç düşündün mü? Çünkü zihnindeki putlar kıpırdıyor.
Kenan Yıldız'ın duası seni bu yüzden sarsıyor. Sana mazini, senin unutturmaya çalıştığın tarihini hatırlatıyor.
Hatırla,
1932'nin uğursuz kışlarını, minareye çıkarılmış jandarmaları, müezzine zorla söyletilen "Tanrı uludur" cümlelerini. Kapısına mühür vurulmuş camileri. Ninelerin elinden mushafını çekip alan memurları.
O tortu hâlâ kelamınızda, hâlâ kaleminizde.
Bugün MEB, yalnızca geç kalmış bir kolaylık ilan ediyor: "Talebe abdestini alsın, safına dursun, vaktini zayi etmesin."
Yine aynı titreme başlıyor. Yine aynı korku hortluyor.
Çünkü yüreğinizin içinden tek parti devrinin karanlığı geçiyor, "görünmez Müslüman" projesinin çöktüğünü seyrediyorsunuz.
Siz laikliği, Müslüman'ın görünmezliği sandınız, demokrasi dediğiniz bizim imanımız sandığa girmediği sürece makbuldü, hürriyet dediğiniz cami kepengi kapalı kaldığı müddetçe geçerliydi.
Ama şimdi...
Kenan Yıldız dua etti.
Dünya seyretti.
Sizin kurgunuz ifşa oldu.
İman görünür olunca, maskeniz düşüyor.
Biz hatırlatalım da siz unutmuş gibi yapın,
Senin ataların ezanı Türkçeleştirdi. Senin ataların, mescidi ahıra çevirdi. Senin atana ölmeden hemen evvel, hukukla değil jandarma zoruyla laikliği anayasaya yazdırdı Siyonizm.
Kur'an okuyan nineye zaptiye gönderen, tekkeleri kapatıp meyhane kapılarını ardına dek açan o zihniyetin mirasçısısınız.
Bu milletin hafızası kıymıklıdır Memduh Bey, iki satır polemikle sökülmez.
Dua eden bir genci "rezil" ilan ediyorsun. Rezil olan Kenan'ın elleri değil, tarihinizin kara sayfalarıdır.
Rezil olan onun duası değil, tek parti dipçiğini hâlâ saklayan zihninizdir.
Halkevlerinden taşan ukalâ nutukların izi hâlâ kaleminizde. Ve fakat fark var!
O gün jandarma hukukunuz vardı, şimdi sadece gürültünüz.
O gün camiyi mühürlediniz, bugün ancak istihza üretebiliyorsunuz.
O gün müezzini susturdunuz, bugün yalnızca kulağınızı tıkayabiliyorsunuz.
Tarih, sizin gibi fikrî müflisleri önce susturur, sonra unutturur.
Kenan'ın duası fragmandı. MEB'in kolaylığı fragmandı.
Siz daha afişin rengine tahammül edemiyorsunuz. "Film başladığında ne olur?" diye hiç düşündünüz mü?
Filmi anlatmayacağız. O sırdır, mühürlüdür. Vadesi geldiğinde perde açılır, takdir tecelli eder.
Fragmandan ürken, filmi hiç kaldıramaz.
Ağzınızla nuru söndürmeye çalışsanız da o nur tamamlanacak, müsterih olun.
Siz kamusal alanı putlarınıza tahsis edersiniz, biz secdeyle temizleriz.
Siz "görünmeyin" dersiniz, biz "saklanmayın" deriz.
Bu gençler, üzerlerine çöken korku yorganını silktiler.
Abdest alırken gizlenmeyecekler.
Saha ortasında eller semaya kalkarken eğilip bükülmeyecekler.
Cuma vaktinde yoklama değil, saf tutulacak.
Ders zili ile ezan sesi birbirinin düşmanı değil, birbirinin hatırlatıcısı olacak.
Dedelerimizin jandarma gölgesinde kıldığı namazların kokusunu hâlâ duyuyoruz, ninelerimizin kapatılmış mushaflarının sayfalarını hâlâ hissediyoruz.
O his şimdi evlatlarımızın alnında yeniden doğuyor.
Siz yıllarca aklı duadan, duayı akıldan koparmaya çalıştınız. Oysa dua, aklın secdesidir, akıl da duanın tefekkürüdür.
Dua, insanın kalbiyle göğe açtığı kapıdır, akıl, aynı insanın yeryüzünde yolunu bulduğu kandil.
Dua olmadan akıl kibirleşir, akıl olmadan dua körelir.
Bizim medeniyetimizde dua ile akıl birbirinin zıddı değil, birbirinin mütemmim cüzüdür.
İşte bu yüzden, Kenan'ın duası hem aklın özgürlüğüdür hem imanın hür sesidir.
Aslında, sen filmi merak ediyorsun, biliyorum.
Ama senin rolün, figüran bile değil, sahne tozu.
O güne kadar, fragmanın sesini kısmaya çalış.
İstediğin kadar kıs, perde açıldığında ışık daha da parlak saçılacak.