İsveç oylaması kamuoyunu  yeterince tatmin etmedi. Terör örgütünün İsveç'teki faaliyetleri ve Kur'an  yakma eylemleri İsveç'in NATO'ya katılımını aylarca geciktirdi. 
İsveç'in Atlantik sistemine  katılması, güvenlik kapasitesini artırmaktan ziyade ABD'nin psikolojik  üstünlüğü ele geçirmesi anlamını taşıyor. Avrupa'daki etkisini artıran NATO,  2004 genişlemesiyle (Estonya, Litvanya, Letonya) Baltık Denizi hattını güneyden  kuşatmıştı. 
2023 Finlandiya katılımı ise  Rusya'nın Batı'ya açılan St. Petersburg limanını bu sefer kuzeyden de çevrelemişti.  Kaliningrad ise zaten Polonya ve Litvanya arasında sıkışıp kalmıştı. 
"NATO'nun genişlemeleri "küresel  barışa katkı sağlar mı?" sorusu defalarca hüsranla sonuçlandı. Sistemin  genişleme amacı askeri çevrelemeyle birlikte yeni ekonomik pazarlara erişmek içindi.  
1990 sonrasında Türk kamuoyunda  ABD karşıtlığı giderek arttı. Irak, Afganistan, Suriye, Ukrayna, Gazze gibi  birçok alanda yaşananlar karşısında tek kutuplu dünyanın süper gücü barışa  katkı sağlamadı, aksine etnik ve dini ayrışmayı körükleyerek bu coğrafyadaki  trajediyi küresel göç hareketine dönüştürdü. 
İsveç, Rusya için Finlandiya  kadar tehdit içermiyor ama Ankara'yı Budapeşte'nin de takip edecek olması  Moskova'da psikolojik bir etki yaratacak. 
İsveç Oylaması
TBMM'de yapılan İsveç oylaması  Türkiye kamuoyunu tatmin etmedi. Karara giden süreçte Dışişleri ve Milli  Savunma Bakanlıkları etkili oldu diyebiliriz. Jeopolitik kırılmaların yaşandığı  kritik bir dönemde siyaseti askerlerin ve diplomatların domine ettiğini söylersek  yanlış olmaz. Belki iki yüz yıllık tarihimizdeki birçok kararda bu etkiyi  görmemiz mümkün. 
Bu tablo karşısında siyaset  yapıcıların kendilerine bir pay çıkarıp, "Niçin siyaset üretemiyoruz?" sorusunu  sormaları daha faydalı olacaktır. Meclis oturumunda karara giden süreci izah  edebilecek derinlikte bir sesleniş de yapılabilirdi. İsveç için evet oyu veren  milletvekilleri içinde elleri titreyenler olduğundan eminim, bu oylamayı yazma  sebebim de budur. Bazen karanlıkta pek emin olmadığımız adımlar atarız. 
İyimser tarafından baktığımızda,  İsveç meselesinde Türkiye'nin zaman kazandığını ve bu süreçte terör örgütüne  destek veren müttefiklerini ifşa ettiğini söylemeliyiz. Ukrayna-Rusya savaşında  -küresel sistemin baskısına rağmen- bağımsız siyaset geliştiren Erdoğan takdir  edildi. Bu tarihi duruş Türkiye'nin hür ve bağımsız hüviyetini göstermesi  bakımından dünyada hakperest aydınlar ve siyasetçiler tarafından da takdir  gördü. 
İsveç oylamasını yalnızca F-16  alımıyla ilişkilendirmek, kamuoyunda bu süreçten zarar ettiğimiz kanaatini  doğuracaktır. Önümüzdeki zaman diliminde Suriye-Irak hattında yaşanacaklar ise  Türkiye'nin bu karara giden süreçte tehditleri bertaraf etme ve kazanımlarını  artırma politikasının isabetli olup olmadığını gösterecek. 
Tarih, karar vericilerin hangi  koşullar içinde imza attıklarını bize çok sonra anlatacak.