Fedakârlığın, paylaşmanın, merhametin ve barışın bayramı. Ne yazık ki bu sene de bayram, İslam dünyasının büyük bir kısmı için buruk ve hüzünlü geçiyor. Çocukların bombaların gölgesinde uyuduğu, annelerin evlatlarını toprağa verdiği, yaşlıların susuzluk ve açlıkla sınandığı bir bayram sabahı daha. İnsani yardımların engellendiği, hastanelerin işlevsiz kaldığı bir coğrafyada, bayram namazı kılınsa da kalpler huzurla dolmuyor.
İNSANLIK ONURU VETO EDİLDİ
Çok değil, bir kaç gün önce,
4 Haziran 2025'te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Gazze'de acil ve kalıcı ateşkes çağrısı içeren karar tasarısı, 14 üyenin "evet" oyu vermesine rağmen, Amerika Birleşik Devletleri'nin vetosuyla reddedildi. Bu, sadece diplomatik bir başarısızlık değil, aynı zamanda uluslararası sistemin içini boşaltan bir meşruiyet krizinin en çarpıcı tezahürüdür.
Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerine tanınan veto hakkı, Soğuk Savaş mantığının ürünüdür. Ancak günümüzde bu ayrıcalık, küresel adaletin önünde bir engel haline gelmiştir. Gazze'de binlerce sivilin öldüğü, hastanelerin, okulların, ibadethanelerin hedef alındığı bir ortamda, uluslararası toplumun açık çoğunluğu bir barış çağrısında bulunurken; yalnızca bir ülkenin çıkarları adına bu çağrının geçersiz kılınabilmesi, insanlık onuruyla bağdaşmaz.
MODERN DÜNYADA ORTA ÇAĞ ADALETİ
Bu tablo, yalnızca İsrail'in saldırganlığı ya da ABD'nin veto hakkı ile açıklanamaz. Asıl mesele, Birleşmiş Milletler sisteminin artık çağın gerçeklerine yanıt verememesi ve büyük güçlerin çıkarlarıyla şekillenen bir düzenin hâlâ 21. yüzyılın kaderini belirliyor olmasıdır. 1945'te kurulan yapı, bugünün çok kutuplu, dijitalleşmiş ve sivil taleplerin yükseldiği dünyasına dar gelmektedir.
Uluslararası sistemin merkezinde yer alan insan hakları, eşitlik, barış ve adalet değerlerinin korunabilmesi için BM'nin yapısal bir reforma gitmesi elzemdir. Veto hakkı yeniden tartışılmalı, uluslararası barışı ilgilendiren konularda bölgesel hassasiyetler ve insani değerler daha belirleyici olmalıdır. Aksi halde, dünya kamuoyunun gözünde meşruiyetini kaybeden bu yapı, sadece kriz anlarında değil, her daim sessizliğe gömülen bir sembole dönüşecektir.
Bugün İslam dünyasında bayram coşkuyla karşılanamadı. Eğer insanlık vicdanı hâlâ yaşıyorsa, bu adaletsizliğe karşı susmamak da bir ibadet, bir sorumluluk olmalıdır.
TOPRAK KANLA, BAYRAM GÖZYAŞIYLA
Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, adil bir barışa susamış durumda. Bombaların sustuğu, çocukların korkmadan oynayabildiği, annelerin evlatlarını mezarlıkta değil okul kapısında beklediği bir gelecek hâlâ mümkün. Fakat bunun için önce uluslararası düzenin sessizliği değil, adaleti konuşması gerekiyor. Vicdanlar, çıkar hesaplarına kurban edilmemeli; mazlumun çığlığı, diplomasinin soğuk duvarlarında yankılanmadan cevabını bulmalı.
Eğer insanlık, 21. yüzyılı gerçekten insan onuruna yaraşır bir çağ haline getirmek istiyorsa, bu sadece yeni teknolojilerle, yapay zekâyla veya ekonomik büyümeyle değil; vicdanlı bir küresel düzenle mümkün olacaktır. Bugün Gazze'de susan her ses, yarın başka bir coğrafyada yankı bulacaktır. Ve unutulmamalıdır ki, adalet bir gün herkese lazım olacak. Şimdi susanlar, yarın konuşacak yer bulamayabilir.