18 Mayıs akşamı, Eyyûb Sultan Kültür Merkezi’nde ‘Kudüs ve Tarihimiz Derneği’nce verilen ve yaklaşık 1500 kişinin katıldığı bir iftar vardı. Bu vesileyle, bu iftar’ın şeref konuğu olan, ‘Hareke-t-ul’Mukaveme-t-ul’İslâmiyye / (İslâmî Mukavemet Hareketi) HAMAS’ın çeyrek yüzyıl kadar ‘Siyasî Sözcülüğü’nü yapan ve sionist İsrail rejimi ajanlarınca defalarca suikasde uğrayan; bilgi ve vakaarıyla dikkati çekici bir cihad eri olarak saygı ve hayranlıkla izlediğim Khâlid Meş’al ile tanışmak da nasip oldu.
AK Parti Genel Başk. Yard. Prof. Numan Kurtulmuş ve Meclis İdare Âmiri ve Türkiye - Filistin Dostluk Grubu Başkanı İstanbul AK Parti m.vekili Hasan Turan, Eyyûb Sultan Belediye Başkanı Deniz Köken, İnsan ve Medeniyet Hareketi sorumlusu Mehmed Güney, Mazlumder Başkanı Ramazan Beyhan, İHH Başkanı Bülent Yıldırım da göze ilk çarpanlardı.
Davetlilerin belki de yarıdan fazlası, İstanbul’da ikamet etmekte olan Filistinli, Mısırlı ve diğer Arap beldelerinden kardeşlerdi. ‘İftar Sofrası’nda sâdeliğe itina gösterilmişti. Müslümana yakışan da budur.
***
Ancak bu ‘İftar Programı’nın zayıf tarafına da değinmeliyim.. İstanbul’da okuyan ve Türkçesi güzel o kadar Arap öğrenci varken, doğru dürüst tercüme yapabilecek bir kimse bulunamamıştı. Arapça konuşmaların tercümelerinden fazla bir şey anlaşılmıyordu. Türkçe yapılan konuşmalar ise Türkçe bilmeyen büyük kitleye hiç aktarılmadı. Halbuki bu konuşmalardaki, ‘Filistin ve Kudüs meselesinin ümmetin tamamının meselesi olduğuna ve bu büyük derdin, düşmanların gücünden çok, Müslümanların zaaflarından ve bütün enerjilerini kendi içlerindeki ihtilaflarda harcamalarından kaynaklandığına ve bu durumun ilânihaye devam etmemesi gerektiği’ gibi görüşler, Türkçe bilmeyen kardeşleri de ilgilendiriyordu.
Bir de sunucu genç bir Arap kardeşin Filistin ve Kudüs üzerine Arapça konuşmasındaki heyecanlı sözleri, Filistinli şair Nizâr Qabbanî’nin ‘Hitabet sanatı ve/ sineği bile öldürmeyen kurusıkı tehditlerle,/ çalgıyla çengiyle girilen savaşta / yenilmenin nesi garip’ mısralarını hatırlatıyordu.
***
Khâlid Meş’al de konuşmasında Müslüman coğrafyalarındaki rejimlerin zaafları’na değinerek, Türkiye’nin Kudüs, Gazze ve bütünüyle Filistin konusuna verdiği desteğin değerine değinerek, ’İnşaallah bir gün Türkiye’nin Kudüs’te verdiği iftarlarda da buluşacağız..’ dedi.
‘İftar’dan sonra, bir grup, yakındaki Bahariye Mevlevîhanesi’ne geçtik. Orada da Khâlid Meş’al ve diğer hazirûn, Ortadoğu’daki son durum ve emperial güç odaklarının gizli -açık planları üzerinde duruldu. Meş’al de, Haçlı ve diğer emperial saldırıları karşısında Selçuklular ve Osmanlılar’ın ve bugün de Türkiye’nin, Müslümanların tarih içindeki en büyük mücadelelerde küffâra karşı üstlendiği rollerin emsalsiz olduğuna değinerek, Tuğrul Bey ve Alpaslan’dan Selahaddin Eyyûbî ve Osman Gazi’ye ve bugüne kadar bütün İslâm hâdimlerini şükranla yâd etti.
***
Yatsı ve teravih namazı için Eyyûb Sultan Camii’ne geçtik; Meş’al, Hasan Turan ve Deniz Köken beyle birlikte.. Ama Eyyûb Sultan Camii ve etrafındaki bütün iç ve dış avluları ve meydanlar, tıklım-tıklım onbinlerle doluydu. Meş’al, ‘Barekallah.. Burası Harem-i Şerif gibi..’ diyordu hayranlıkla.
Meş’al’in dikkatini, Sultan Ahmed denilirken, Sultan Eyyûb yerine Eyyûb Sultan denilmesi çekmişti.. Ona, bu sultanlığın, ‘manevî değerler sultanlığı’ mânâsına geldiğini izah ettik. Eyyûb Sultan’daki o onbinleri görüp, o manevî havayı teneffüs edince, ‘Hakikaten de sultân-ı mânevî..’ dedi. Cemaatten, ‘Aaa, bu, Filistinli lider değil mi?’ soruları işitiliyordu.
Namaz kılacak bir yer bulmamız zordu. Deniz Bey Türbe’nin içini açtırdı ve namazımızı orada kıldık. Meş’al, Eyyub’el Ensarî Hz.lerinin türbesinde oldukça heyecanlandı ve sonra vedalaşıp ayrıldık.