Hastanede tanışmıştım Sema Kirazoğlu Parlar hanımefendiyle. Sema hanım validesini, bendeniz de babacığımı bekliyorduk, refakatçıydık. Ortak dostumuz Fatma Erdoğan hanım bizi birbirimize bağlayıvermişti sağ olsun. Konuşurken kullandığı zarif Türkçesi ile hemen kendisine bağlanmıştım Sema Hanım'a... Güzelce bir hanımdı, İstanbul hanımı demiştim daha tanışmadan evvel. Validesine selam verip geçmiş olsun dediğimde, kıdemli bir "İstanbul Edebiyatlı' olduğunu öğrenmiştim. Hocaları Ahmet Hamdi Tanpınar imiş. Tanpınar deyince ruhumdaki resim tamamlanıyor; bilir ki ruhum, insanlar da şehirlere benzer... Bendeniz bu aile fertlerinde, İstanbul'u gördüm diyebilirim.
İnsanın ebeveyni hastalandığında, boyu sanki küçülüyor küçülüyor da çocukluğuna geçiveriyor. Sema hanım da bendeniz de, iki küçük çocuk gibiydik büyüklerimizin dizlerinin dibinde. Bana dualar-tesbihler öğretmiş ve bir kolonya hediye etmişti... Ben de onlara mandalina ve elma ikram etmiştim. Kısa sürede hastane arkadaşı olmuştuk. Hastanelerde geceler upuzundur. Sabah ezanı büyük bir kova su ile yıkayıverir derken tüm umutsuzlukları...
Sonra ayrılırken, bana kendi kaleme aldığı bir kitabını vermişti Sema hanım, kitabı ilkin bir dua kitabı zannetmiştim, heyhat kitap o kadar sarsıcıydı ki... Hem 1912'den itibaren Kayseri ve İstanbul arasında koskoca bir dönemin elvedasını (Osmanlı'nın son zamanları) okuyorsunuz, hem de bir ucu Cumhuriyetin kuruluşu, tek parti dönemleri, İstiklal Mahkemeleri, çok partili hayata geçiş, Menderes'li günler, derken 1960 darbesi, Yassıada günleri ve idam faciaları ile hışımlı bir sel gibi günümüze kadar çarpan netameli bir tarih...
Kitapta el yazısı mektuplar, fotoğraflar, gazete kupürleri ve bizzat tanıklarca aktarılan sözlü anekdotlar var, yakın tarihimize dair yepyeni ışıklar tutuyor. Bu netameli ve bol darbeli tarihin bir hanımefendi tarafından yazılıyor oluşu gerçekten ilginçtir, zira darbeleri hep ve ancak erkeklerin yazabileceği zannedilir... Sema hanımın kalemi, bana "duyguların tarihi' ekolünü anımsattı. Bayan Svetlena Aleksiyeviç'in öncülüğünü yaptığı sözlü tarih, edebiyat, hatıra ve dokümanlar koridorundan geçen yepyeni bir zamansal anlatımdır bu. (Öneri; İkinci El Zaman, Kızıl İnsanın Sonu adlı kitabı, Sovyetlerin çöküşünü anlatır)
Sema hanımı cesur bir kalem olarak öncelikle selamlıyorum. Sözgelimi, hemen tüm resmi kaynakların konuşulmasından çok hazzetmediği bir konuyu Sema hanım, hem cesaretle hem de nezaketle kaleme almış, okurken içime değdi harfler. Serbest Fırkanın kur-dur-uluşu ve kapatılışı, bu arada kapatmaya bahane olarak gösterilen Menemen olayları ve Şeyh Esat Erbili hazretlerinin ve ailesinin tevkifi, Şeyh Efendi'nin hakkında çıkartılan idam kararının Meclis'te görülmesinden evvel son nefesini verişi, evladının idamı gibi hazin mevzular, Sema hanımın kalemiyle yakın tanıklıklar üzerinden anlatılmış. Duyguların tarihi derken bunu kastediyor sanırım yeni edebiyat kamusu, farklı disiplinlerin aynı çatı altında kamaşması, tarih, edebiyat, hatıra, basın, arşiv bir arada... Yazar da söylüyor zaten; "hatıra yaşanmış tarih demektir..."
Kitabı okuyunca; işte bu bizim hikayemiz diyorsunuz. Kirazoğlu ailesinin birkaç kuşak hikayesi olmaktan çıkıp Türkiye'mizin hikayesi, yani aslında hepimizin hikayesi oluveriyor kitap. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ezan şehidi Başbakan Adnan Menderes'in idam edilerek şehit edilmesinin ardından kaleme aldığı şiiri okurken gözler yaşarıyor: "Zeybeğim, Zeybeğim ne oldu sana/ Allah deyip bir doğrulsana' diye seslendiği o hicran dolu şiir...
Heybetli Erciyes Dağı ile bir anı asla bir anına denk olmayan İstanbul Boğazını birbirine bağlayan bu kitap, bir eksen kitap olarak, ülkemizin hikayesi niyetiyle okunmalı. Yazar Sema hanım, Boğaziçi Üniversitesinden sonra Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü'nde iktisat doktoru unvanı sahibesi bir hanımefendi. Üç satırlık özgeçmişinde, "kul olmaya çalışıyor' yazılı. Altınla tartılacak bir tevazu...
Ragıp El İsfehani, Müfredat isimli sözlüğünde "ftn' başlığında fitne kelimesinin etimolojisini yaparken, altın madeninin değerini ölçmek için sokulduğu ateş fırınının fitne adını taşıdığını söyler... İşte Kirazzade ailesi de (aslında toplumumuz da) böylesine zorlu ateşli günlerden geçmiş, büyük sınavlarla sınanmış, maddi manevi fitnelere maruz kalmış, ama aslını ve hakikatini asla bozmadan o alevlerin arasından çıkmayı bilmiştir.
Okuma Önerisi, Sema Kirazoğlu Parlar, "Kirazzade, Kayseri'den İstanbul'a', Yedirenk Yayınevi