Mesnevide geçer. Ormanda annesiz  kalan bir yavru ayıyı adamın biri yanına alıp yetiştirir. Onu büyütür. Ayıcık  onu çok sever. Zamanla büyür. Ormancı ağaç altında yatarken, dostu ayı da  uyanıktır, onu korur Sineğin biri ormancının yüzüne konunca kızar. Onu öldürmek  için tokat atar ormancının yüzüne. Sinekle beraber ormancı da ölür.
            Ayı, ayıdır.  Doğasını tamamen kaybetmez. Köpekler de öyledir. İnsanlar onları evcilleştirdi;  dost hayvan oldu, çoban hayvan oldu, koruyucu hayvan oldu. Köpek tarihinde,  köpeğin doğadan koparak insan hayatına yerleşmesi budur. Bu uzun tarihte köpek  tamamen insana dönüşmedi. 
            Ancak modernleşmenin  son zamanlarında köpekler tarihinde büyük dönüşüm yaşandı. Artık onlar  doğalarından tamamen koparıldılar. İnsan onları insan görmek istiyor. Hayvanı insanlaştırıyor.  Güya onunla empati kuruyor. Oysa köpeği, bütün köpek doğa durumlarından çıkarıp  kendisine köle haline getirmenin peşinde. Dağda, derede, bağda, bahçede  dolaşmayan, soğuk kar yemeyen, karda koşmayan köpek köpek midir? Onu evlerin  içine alarak doğadan tamamen koparmak onu sevmek midir?
            Kesinlikle  değil! 
            Çünkü köpeği  kendimiz için kurduğumuz beklentiler, beğeniler ve tüketimler dünyası içine  yerleştiriyoruz. Bu gelişme, köpeğin kendine yabancılaşmasının en önemli tarihi  durumu. Artık köpek, sahibinin insan dünyasında insan olmaya zorlanıyor.  Nitekim gerektiğinde genetiğiyle oynanarak köpek oyuncak haline getiriliyor. Bu  da "köpek oyuncak" türünün doğuşudur.  
            Köpek insan  ilişkisinde insan kendisine de yabancılaşıyor. Sadece köpeği yabancılaştırmakla  kalmıyor. İki taraflı yabancılaşma yaşanıyor. Mesela köpek "kız" oluyor,  "oğlan" oluyor, "aşkısı" oluyor. İnsan anne, baba, sevgili rol ve duygularını  hayvana geçiriyor. Köpeği antropolojiye dönüştürüyor. Çocuk yapmayan yeni  insanlar, köpekler ile çocuk ilişkisi kuruyorlar. Sevgi ve aşk yalnızlığını  yaşayanlar, köpekleri ile bu boşluğu dolduruyorlar. 
            Çocuksuz ve  bebeksiz kalan kişiler anne ve baba duygularını köpekleri antropolojik varlığa  çevirerek tatmin etmenin peşinde koşuyorlar. Artık köpek kızı, oğlu ve  sevgilisi. Köpek anne ve baba algısına sahip mi?
            Böyle bir  şey olsa karşılıklı anlaşma ve rıza diyeceğiz. Fakat böyle bir şey mümkün  değil. Tek yönlü ve insan merkezli bir ilişki bu. Bundan dolayı insanın köpekle  kurduğu bencil bir ilişkiyi anlatıyor. Anne ve baba olmamayı maskeleyen, derin  boşluğunu dolduran, kendi dünyasının zevkine dönüşen bir ilişki.
            Elbette,  modernliğin son zamanlarında "köpek  sosyalliği" diyeceğimiz bir olgunun çıkması da tesadüfi değil. Bir  "cemiyet" olmayı anlatıyor. Şehirli, elit, "kendi hayatını yaşayan birey"  çevresine katılmayı imgeliyor. Yoga yapmak gibi köpek sahibi olmak da  kaçınılmaz burada. Nitekim "cemiyetteki" şarkıcı-türkücüler, köpekler için en ulaşılmaz  yerlere kadar uzanarak lobi yapıyorlar. 
            Köpek, her  zaman sahibinin "tasmasında", sahibinin uzantısı ve onun bir organı haline  gelir. Bu ilişkide bebek ve çocuğa akan merhamet ve sevgi artık köpeğe akar.  Köpek, köpek olarak algılanmaz. Hayvan da değildir bu algıda. Sahibinin  bilincinde, beğenilerinde ve beklentilerinde dönüşerek yeniden üretilir.  Köpeğin de onun gibi ölüm bilincine sahip olduğunu düşünür. 
            Çocukluğumda  her zaman köpeğim oldu, hala da kedilerim var. Onlara ad bile vermem. Çünkü bunu  yapmam, kendimi onlara deklare etmem demektir. Bu nedenle benim için kedi  "pisik"tir, köpek de "kuço"dur. Sevdiğim ağaçlarım da var. Onlara da elma  derim, vişne derim, incir derim.  
            Bu ülkede  ortalıkta dolaşan, etrafa saldıran ve bir yılda 50 insanı öldüren köpeklerden  geçilmiyor. Onları uyutmaya karşı çıkıyorlar. Kendi ölüm bilinçlerini de köpeğe  aktarıyorlar. Sanki ölmek diye bir derdi var köpeklerin! Kollanmak istenen  insanın kendi bencil istekleri ve bencil beğenileri. Rahat bırakın köpekleri!