Bismillahiirrahmanirrahim
İlkokuldan Üniversiteye kadar Türkçe eğitim gördüm. Türk edebiyatını, folklorunu, romanını, şiirini, atasözlerini, deyimlerini, darbımesellerini, fıkralarını biliyorum. Bu ve benzeri "Türk Dili" hazinesinin, yüzlerce, binlerce kütüphanenin barındırdığı müktesebatı güzellikleri, sırları, mücevherleri anlatmaya ciltler dolusu kitap yetmez. Üstelik Türkçe bir canlı organizma gibi gittikçe büyüyor, serpilip gelişiyor, her dil gibi.
Arapçayı öğrenmeye de aşağı yukarı ilkokul çağında köyümüzdeki medresede başladım. Derken İmam-Hatip Lisesi, Arap-Fars filolojisi olarak devam eden eğitim serüvenim Arap dili doğrultusunda devam etti. İmrü'l Kays'ı, Züheyr b. Ebu Sülma'yı, Tarafa b. Abd'ı ve daha nice cahiliye şairini okudum, eserlerini ezberledim. Ka'b b. Züheyr, Hassan b. Sabit gibi sahabe şairleri, Mufaddal ed-Debi'yi tanıdım. Arapça yazılan fıkıh, kelam, tefsir, tasavvuf, hadis müktesebatını anlatsam günler yetmeyeceği gibi yıllar bile kafi gelmez.
Farsça şiir desem hepiniz dikkat kesilirsiniz. Hafif çırpıntılı bir nehir ahengiyle akan Hafız'ı, Firdevsi'yi, Sa'di'yi, Mevlana'yı, Rudeki'yi, Baba Tahir-i Uryan'ı hanginiz duymamışsınız. Tercümeleri bile olsa zevkle okumuşsunuzdur. Sa'di'nin Bostan-Gülistan'ı bir öğüt, bir ahlak kitabı olarak sıradan halktan tutun alimlere kadar herkesin başucu kitabıdır.
Arapça, Türkçe ve Farsça müktesebata Kürt ediplerin, müelliflerin katkısı ise herkesin malumu. Sadece divan edebiyatında Nabi'yi, modern edebiyatta Yaşar Kemal'ı söylesem ne demek istediğimi anlarsınız. Fuzuli'nin Bağdat'taki mezar taşında dört dilin, Arapçanın, Farsçanın, Türkçenin ve Kürtçenin şairi yazılıdır. Ehmedê Xanî de bu dört dilden şiirler kaleme almıştır. Kürt edip ve müelliflerin saydığım bu dillere katkılarının yanında o dillerin Kürtçeyi küçük biraderleri gibi adeta ayakta tuttuklarını, kelime, anlam, hikaye, sanat desteğiyle beslediklerini inkar etmek mümkün mü?
Şimdi Kürtçe, yukarıda saydığım müktesebatın, anlam dünyasının, ruhu besleyen tınının değerini bilmeyen inkar ve yok etme asrının rafa kaldırıldığı bu çağda gelip büyük ağabeylerinin kapısına dayanmış. Ben olsam, bir devletin güvenliğinin esasını sınırları içindeki toplumsal yapıların güvenini kazanmak oluşturur prensibinden hareketle bütün kapıları Melayê Cizîriye, Ehmedê Xaniye, Feqiyê Teyrana, Elî Herîriye, Evdalê Zeynikêye, Şakiroya açar; Mem û Zîn'i, Xecê û Siyabend'i, Benevşe û Cembeli'yi, Heso û Nazê'yi, Kerr û Kulik'i, Dewrêşê Evdî û Edûlê'yi anlam dünyamıza buyur ederdim. Kemalizmin zihnimize vurduğu prangaları kırar, bedenimize giydirdiği deli gömleğini paramparça ederdim.
O zaman, medyada, mecliste, kitle iletişim araçlarında dillerin barındırdıkları hazinelerin değerini bilmeyen nadanların ağzına gem vurulmuş, her varlık hak ettiği yeri ve değeri bulmuş olurdu. Ülke güvenliği de belki de insan iradesinden müteşekkil bir çelik kubbeye kavuşmuş olurdu.
Kürtçe eğitim eksiltmez, çoğaltır.