Toplumsal çürümenin en sinsi damarlarından biri, din, ideoloji ve maneviyat kisvesi altında örgütlenen çıkar şebekeleridir.
Ellerinde tesbih, dillerinde zikir, yüzlerinde cila. Fakat içlerinde para, şehvet, makam, ihtiras.
Bunlar ne papaz ne padişah ne alim ne arif. Bunlar düpedüz mürtekip...
Memleketin belini büken dertlerin en sinisine, en müzminlerine dair konuşmak lazım artık.
İnsanın en hassas damarına, imanına, ümidine dadanan; fukarayı soyup soğana çevirerek "himmet" deyu geçiştiren mürailik numunelerinden bahsediyorum.
Travmalar, yalnızlıklar, yoksulluklar bu mürailerin gıdası.
Tarih boyunca aynı oyun oynandı. Osmanlı'nın son demlerinde köylünün ineğini cennetten tapu karşılığı alan soytarıdan, bugünün hatim paketçisine kadar. Zincir hiç kopmadı.
Önce vicdanı rehin aldılar, sonra cüzdanı.
Şimdi konvoyunda zırhlı cip olan müteseyyidler "zühd" dersi veriyor.
Cumhuriyet sahnesinde neşet ettiler. Yasağın gölgesinde örgütlendiler. 28 Şubat'ta mağduriyetle büyüdüler.
Sandıkta tahsilât yaptılar. "Burs verdik, dua ettik, karşılığını isteriz" dediler.
Fırka müsveddelerinin, cemaat maskeli çetelerin, şeyhciklerin kurdukları düzen tam bir istibdat yatağıdır.
Liderin sözü ayetin önüne geçti. "Abi abla" hiyerarşisi kuruldu. Bir kişiye kul köle olacaksın, aklını rafta bırakacaksın, malını mülkünü peşkeş çekeceksin.
Sorgularsan münkir, itiraz edersen münafık olursun.
Allah ile kul arasına kapı gibi dikildiler. Düşünen ise sürgün edildi.
Manevi mafyayı terk edenin hayatı karartılır, itibarı yok edilir, ticareti batırılır, açlığa sürüklenir. Manevi infaz olmadan olur mu yahu?
Navigasyonun katlettiği Hindistanlıları biliyorsunuz değil mi? Navigasyon yanlış rota verince üç araba tamamlanmamış köprüden uçtu, öldüler.
Manevi mafyanın rotası da böyle. İnsanları uçuruma sürüklüyor.
Bugünün şeyhciklerinin Lat, Menat, Uzza'dan farkı yok.
İsimler değişti ama mantık aynı. Ebu Cehil'in, "Allah'ın çok işi var meşgul etmeyelim, putlarımızı aracı olarak kılalım" demesinden ne farkı var!
Cahiliyye, Yahudi ve Hristiyan vaazlarından sızan aracılık kalıpları Müslüman hafızasına bulaştı. Rabıta gibi şirk kokan tortular Allah ile kul arasına hayalî figür koydu.
İşte Tevhit çağrısı bu yüzden örtüldü ve dahi örüldü.
Aynı putperestlik seküler mahallede de var; Atatürk putlaştırıldı.
Lider kültü imanla millet arasına perde yapıldı. Onlar da aynı yolu tutuyor.
Mesela Atatürkçülerle şeyhcikler sessizlikte birleşiyorlar.
Gazze'de iki yıldır soykırım var. Yüz binler ölüyor, şehir yok ediliyor... Ne şeyhten ses var ne müritten ne de Atatürkçüden.
Bizdekiler böyle de batıdakiler farklı mı? Hayır, aynı. Dedik ya tek akıldan çıkan bir operasyon bu.
İsviçre'de kiliselerde artık yapay zekâ günah dinliyor. Virginia'da göğe hologramla İsa yansıtılıyor.
Sisi ihtilal yaptığında, insanlar Mısır'ın meydanında gösterilen yeşil atlı hologramı "Hızır devrimi destekledi" diye alkışlamadılar mı?
Hepsi aynı aldanış.
Bu müfsitlerin, bu dalaletlerin karşısında durmak farzdır.
Sessiz kalmak münasebettir, müsamaha göstermektir.
Bu yazı bir toptancı yargı çağrısı değil. Usul ve edep çerçevesinde yürütülmesi gereken bir tashih hamlesi.
Şeyhin veyahut liderin işareti olmadan hareket etmeyen kitle vicdanını kaybetmiştir. Vicdan felç olmuştur.
Çıkış yolu tek, aracısız kulluk.
İslam öncesindeki Hanifler putları reddetti, aracısız şekilde Allah'a yöneldi. Bugüne verilecek en berrak örnek ve ölçü budur.
Resulullah'ın hayatı yeniden laboratuvar titizliğiyle incelenmeli.
Kur'an yeniden hayatın merkezine yerleşmeli. Çünkü Allah kulu tek başına muhatap alır.
Mezarda hiçbir lider ya da şeyh refakat etmez.
Akıl, izan, basiret... Bunlar olmadan kurtuluş olmaz. Kuru kuruya teslimiyetle hiçbir yere varılmaz.
Allah ile aramıza Lat, Menat, Uzza'nın gölgesini sermeyelim.
Bunlarla mücadele iman meselesidir.
Ahlak meselesidir.
Sosyoloji meselesidir.
Dirilişin ön şartıdır.
Haydi uyanalım...