Kaç gündür gazetelerde, vakti zamanında Merve Kavakçı’ya yapılanları okuyoruz.
Bugün “Başörtüsü iyi ki Meclis’e girdi, ne şahane oldu, keşke hep böyle olsa” şeklinde destek yazıları döktürenler (Fatih Altaylı’sından Ertuğrul Özkök’üne, Güneri Cıvaoğlu’sundan Hasan Cemal’ine), vaktiyle demediklerini bırakmamışlar başörtüsüyle Meclis’e girmeye cüret eden bir hanımefendiye...
Esasında biliyorduk o dönemde yazılıp çizilenleri...
Hasan Cemal’i de biliyorduk...
Ertuğrul Özkök’ü de biliyorduk...
Başörtülü milletvekilleri vesilesiyle bir kez daha hatırlamış olduk.
Meğer bilmediklerimiz de varmış...
Ben bilmiyordum en azından.
Dün Elif Çakır’ın köşesinde okudum.
Merve Kavakçı’ya saldıranlar kervanına, o dönemde, bizim Zülfü Bey de katılmış...
Zülfü Livaneli yani...
Okuyunca şaşırdım.
Esasında şaşırmadım.
Üzüldüm.
Hep demokrat, hep hoşgörülü, hep sevecen fotoğraflar veren ve kitleleri buna inandıran değerli şantör Zülfü Livaneli’nin içinde meğer sinik bir laik canavar gizliymiş.
Bakın Merve Kavakçı hadisesi için ne yazmış: “Merve Kavakçı, kişisel özgürlükleri elde etme değil, siyasi bir huruç hareketi yapma misyonunu taşıyor. Buna sistem izin vermez...”
Nitekim, Livaneli’nin gönlünden geçenler oldu.
Sistem buna izin vermedi.
Merve Kavakçı başörtüsüyle Meclis’e girip yemin edeceğini açıklayınca, Ertuğrul Özkök ve Hasan Cemal tayfası rezalet çıkardı... Yüksek yargı kurumları bildiri üstüne bildiri yayınladı... TSK üst düzeyden alarma geçirildi... Meclis civarında “olağanüstü güvenlik önlemleri” alındı (yani birtakım noktalara askerler konuşlandırıldı...) Tanklar ve bataryalar hazır tutuldu... Laik kitleler “protesto yürüyüşü” için sokağa çıkarıldı...
Beklenen gün gelince (Merve Kavakçı başörtüsüyle Meclis’e girince) DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit nöbeti devraldı ve kürsüye çıkarak mahut linç operasyonunu başlattı.
Livaneli’nin ifadesiyle söylersek, “kişisel özgürlükler” kaybetti, sistem kazandı.
O dönemde Livaneli’nin yazdıklarına muttali olabilseydim, şunu sorardım:
Bir inanç tercihine karşı “sistem”in varlığını güvence saymak solculuk mudur, ilericilik midir, çağdaşlık mıdır?
Livaneli “sistem” diyor, siz TSK’daki darbe cuntalarını, yüksek yargı kurumlarını, resmi ideolojiyi, militarizme göbekten bağlı “bağımsız” gazetecileri, İstanbul sermayesini, devrimci sendikaları, birtakım Kemalist kuruluşları anlayın...
Bu tanımlama çerçevesinde Livaneli’yi de sisteme dahil edebiliriz ve hiç sırıtmaz...
Bugün olsa o soruyu sormazdım...
Şunu sorardım:
Merve Kavakçı’nın taşıdığı “misyona” ne oldu Zülfü Bey?
Başörtüsüyle Meclis’e girmeye kalkışarak, nereden nereye “huruç” etmiş oldu?
Ergenekon’dan mı çıktı? (Örgütten değil, “efsane”den söz ediyorum.)
Dağları mı deldi?
Ne oldu?
Kendisini parlamentodan attırarak mı (yani dünyanın sopasını yiyerek mi) gerçekleştirdi bu “çıkışı” ya da “geri dönüşü?”
Daha önce neredeydi, Meclis’ten çıkarıldıktan sonra nereye avdet etmiş oldu ve “huruç hareketi” hangi noktada başladı?
Keşke yazıya oturmadan sözlük karıştırsaydınız, kullandığınız kelimelerin ne manaya geldiğini öğrenseydiniz de, “Merve Kavakçı, siyasi bir huruç hareketi yapma misyonunu taşıyor” gibi gülünç hatalar yapmasaydınız.
Köşeniz yok, biliyorum...
Roman yazarken aklınızda bulunsun.