Salı günü TBMM 26. Dönem milletvekilleri yemin ettiler. Daha doğrusu yemin metnini okudular.
12 Eylül darbe anayasasının hemen her yönüyle tadile muhtaç yemin metnini okudular.
Anayasanın yemin metnini içeren 81. Maddesini şöyle sesli olarak bir kez okuyun ya da çocuğunuza okutun, güzel Türkçe açısından sınıfta kalan bir metin olduğunu hemen göreceksiniz.
Dil açısından berbat bir metin.
Muhteva olarak da 12 Eylül darbe anayasasının ruhunu yansıtan, dayatmacı, farklı kimlikleri dışlayıcı, kendi içinde de çelişkili bir metin.
***
Nitekim vekillerden biri yemin metnine sadece üç harf eklediği için yemini tartışılır oldu. Türk milleti yerine Türkiye milleti dedi. Çünkü vekil Türk değil Kürt idi. Türkiye milleti diyerek yemin metnini kendince kucaklayıcı hale getirdi.
Daha da mühimi bu metni tartışmaya açmış oldu. Bence iyi de etti.
***
Demokrasi evrenseldir, resmi ideoloji dayatmaz.
Bizdeki yemin metni ise demokrasi ile Atatürk ilke ve inkılaplarına aynı cümle içinde yer vererek hem tutarsızlık hem de çelişki içermektedir.
Hem adalet hem insan hak ve hürriyetlerinden bahsedip hem de yemini büyük Türk milletine bağlayınca tabii ki Türk kökenli olmayanlar adaletsiz olduğu düşüncesine kapılarak hak ve hürriyetinin kısıtlandığını düşünerek tepki gösterecektir. Göstermese bile bu metni kerhen okuyacaktır.
Kerhen okunan yemine sadakat beklenir mi?
***
Ben öz be öz Türküm ve büyük Türk milleti denmesinden rahatsız olmam. Bunu bir saygı ifadesi olarak anlarım. Aynı saygının başka milletlere de gösterilmesinden rahatsız olmam.
Ama başka etnik kökenli insanlarla yaşadığımız müşterek vatanda kimsenin rahatsız olmasını da istemem.
***
12 Eylül darbecilerinin kafa karışıklığı maalesef yemin metnine de yansımıştır.
1961 anayasası da bir darbe anayasasıdır ama o anayasayı hazırlayanların yazdığı yemin metni daha kucaklayıcıdır.
1961 anayasasının yemin metnini düzenleyen 77. Maddesi şöyledir: “Devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma; Milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma ve halkın mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine söz veririm.”
Eğer bu metin yürürlükte olsaydı laikliği benimsemiş Kürt milletvekilleri gönül rahatlığıyla okurlardı.
***
Gelelim metnin toplum değerlerine yabancılığına.
Yemin sadık kalmak için yapılır. Sadakat ise gönül işidir. Gönül ferman dinlemez. Yaptığı yemine gönülden inanan insan sadık kalır.
Bu bağlamda batılı demokrasilerde ya din adamı huzurunda ya da kutsal kitap üzerine yemin edilmekte olduğunu biliyoruz. Yani yemin edenler inançlarıyla baş başa bırakılıyorlar.
Yemin kutsal bir taahhüttür.
Peki bizdeki yeminin kutsallığı var mıdır, yani dinen yemin sayılır mı?
İlahiyatçılara sorun bakalım Allah adına yapılmayan yemin yemin sayılır mı?
***
Bakınız, 1924 anayasası toplumun değerlerine daha yakın bir anayasaydı ve yemin metni de Müslüman vekilleri bağlayan bir yemindi.
1924 anayasasının yemin metninin düzenleyen 16. Maddesi 1928 yılında değiştirilinceye kadar şöyleydi: “Vatan ve Milletin saâdet ve selâmetine ve Milletin bilâkaydüşart hâkimiyetine mugâyir bir gâye takib etmeyeceğime ve Cumhûriyet esaslarına sadakatten ayrılmayacağıma ‘vallahi’.”
Demek ki, 1924 anayasasını hazırlayanlar Allah adına yapılmayan yeminin yemin sayılmayacağını düşünüyorlardı!
***
Yapılması gereken anayasanın bütünüyle değiştirilmesidir. Yeni anayasa toplumun bütün kesimlerini kucaklamalıdır. Yemin metni de herkesi bağlayacak bir esnekliğe kavuşturulmalıdır.
Her vekil kendi kutsalı üzerine yemin edebilmelidir.
Bakın şu Yunanistan’da bile seçilen Müslüman milletvekilleri Kur’an üzerine yemin ediyorlar.
***
Ben Kur’an üzerine yemin edilsin demiyorum.
Yemin metni kucaklayıcı olsun ve herkes kendi kutsalı üzerine yemin etsin diyorum.
Etsin ki yemini onu bağlasın ve sâdık kalsın, yoksa yemin metni bugün olduğu gibi kerhen okunan bir metinden öteye geçmez ve bu tartışma da bitmez!