Bir sene önce, TBMM'nin açılış oturumunda Devlet Bahçeli'nin DEM sıralarına gidip tokalaşmasıyla işaret fişeği çakılan, kısa süre sonra yine Bahçeli'nin PKK elebaşı Abdullah Öcalan'a yaptığı "PKK'yı feshet" çağrısıyla herkesi şaşırtan bir noktaya evrilen "Terörsüz Türkiye" süreci, olurdu olmazdı derken bugünlere geldi.
Bu süre zarfında neler söylenmedi? Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ateşe attığını söyleyenler de oldu, sürecin tamamen Bahçeli'nin ittirmesiyle ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı mecbur bırakmasıyla yürüdüğünü iddia edenler de. Birbirine taban tabana zıt varsayımlar, sonu Erdoğan için hüsranla bitmesi kaydı şartıyla aynı kişiler tarafından dile getirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süreci Kürtlerden oy almak ve yeniden Cumhurbaşkanı seçilmek için başlattı diyenler, iki cümle sonra Erdoğan'ın Kürtlerden oy alamayacağı gibi bir daha hiçbir şekilde seçilme imkânının olmadığını iddia ediyordu.
Vaktiyle FETÖ'nün kullanışlı akademisyeni, borazanı, yazarı-çizeri olanlar Bahçeli'yi göklere çıkartıp Erdoğan'ı uçurumdan aşağı yuvarlamak için bu süreci kişisel analiz nesneleri hâline getirdiler.
"Tüm güç onun elinde" diyerek "diktatör" yakıştırması yaptıkları Erdoğan, ne hikmetse aynı zamanda söz konusu sürecin aktörü olamayacak kadar da etkisiz bir elemandı; bu, herkesi aptal bir tek kendilerini akıllı sanan, nefreti analiz yeteneğini köreltmiş kişilere göre böyleydi.
***Bu olmazlamaların, öküz altında buzağı aramaların, Cumhur İttifakı'nın bozulduğuna delil toplama, Bahçeli ve Erdoğan'ın birbirine düştüğüne kanıt sunma çabalarının arasında Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu evvelki gün üçüncü toplantısını gerçekleştirdi.
İYİ Parti dışındaki tüm partilerin üye vermesiyle oluşan böyle bir komisyonun toplanabilmiş olması bile bana kalırsa başlı başına iyi bir şeydir. Aralarında vekillikle provokatörlüğü karıştırdığı izlenimi veren isimler olmasına rağmen komisyon gayet iyi bir performans sergiliyor.
AK Parti ve MHP'li üyeler komisyon çalışmalarıyla ilgili pek konuşmuyor. Komisyon Başkanı olarak Numan Kurtulmuş'un komisyonu çalıştırma biçimi ve yaptığı açıklamalar, genel olarak müzakere ortamının sıhhatini de temin ediyor. DEM Parti ise "Komisyonun Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü için tarihi bir rol üstlendiğini, komisyonun tüm toplumsal kesimlerin hassasiyetlerini gözeterek hareket ettiğini ve üye partilerin toplumsal barışın sağlanması için ortak bir sorumluluk taşıdığını" ifade ederek sorumlu ve dikkatli bir dil kullanıyor.
CHP'de ise komisyona üye verme kararıyla başlayan bir çalkantı söz konusu. Komisyona üye verdiği için Özgür Özel'e diş bileyenler var. Bir kesim, zaten Erdoğan'a yarayabileceğini düşündüğü her şeye karşı olduğundan buna da karşı. Ulusalcı popülizm sosuyla sosyal medyada "Cumhuriyet mitingleri" düzenliyorlar. "Cumhuriyet'in değerlerinin tartışıldığı bir yerde CHP olamaz" gibi bir yerden Özgür Özel'i, komisyondaki tüm CHP'lileri ve aslına bakarsanız bir parti hariç TBMM'deki tüm siyasi partileri, dolayısıyla o partileri Meclis'e gönderen Türk milletini "ihanetle" suçlamış oluyorlar.
80 milyonun seçtiği vekillere güvenmeyen, siyasetçi yerine asker gelsin, yönetime el koysun diyen zihniyetin başka bir ifade biçimi bu.
***CHP içindeki parti cuntacılarının yorduğu Özgür Özel de kendini kurtarmak için her zamanki yolu deniyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan'a saldırarak CHP'nin genel başkanlığını ne kadar da hak ettiğini ispata çalışıyor.
Oysa bu süreç siyasete kurban edilmeyecek kadar değerli, siyasetin tüm imkânlarını kullanmayı gerektirecek kadar önemli.