Genç arkadaşlar bir diziyi sosyolojik ve kültürel açıdan değerlendirmemi istediler. Hızlıca baktım. Derinlemesine incelemeye gerek bile kalmadan ortadaki manzaranın çarpıcılığıyla karşılaştım.
Çözülmüş aile bağları, sığ karakterler, ihtiras ve aldatmanın etrafında dönen bir hayat...
Yasın üzerine bina edilmiş gevşek bağlar, hısımlar arasında şehvet, ölen kardeşin eşiyle evlilik, kuzen aşkları, gizli ilişkiler ve bütün bunların ortasında lime lime edilen çocuk ruhları...
Yani aile müessesesinin sinematografik bir laboratuvarda adım adım sökülmesi. Toplumsal çürümenin ekrana taşınmış hâli.
Ama bu manzara bugünün icadı değil.
Tanzimat'tan beri kalemlerin, sahnelerin, piyeslerin ve dahi Köy Enstitüleri'nin üzerinden yürütülen operasyonun adıydı "aileyi çökertmek."
Cumhuriyet'in ilk yıllarında yazılan romanların teması operasyonel olarak hep bu meyandadır.
Gelenek ile modernlik arasında sıkışmış, köklerinden utanmaya başlamış, batının albenili yalanlarına öykünen karakterler... Bir tarafta sadakat, iffet ve imanla ayakta duran kadim değerler, diğer tarafta şehvetin, ihtirasın, çıkarın peşinde koşan yapay tipler.
Bu kurgular, toplumun bilinçaltına kazındı ve aileyi ifsat etmenin en etkili yolu oldu. Bugün dizilerde gördüğümüz aldatmalar, kırık yuvalar, ucuz heyecanlar dünün Halkevlerinde, romanlarında, tiyatrolarında sahnelenmişti zaten.
Kültür yoluyla bir mesaj verildi. "Bu toplum, bu aile yapısıyla yaşayamaz. Değişmek zorunda."
Televizyonda gördüğünü hayat zanneden bir toplum haline dönüşme... Bir bakıyorsunuz evlilik, yalanla dolanla süslenmiş bir sahneye dönüşmüş. Sadakat, dürüstlük, kanaat gibi kavramlar modası geçmiş değerler gibi gösteriliyor.
Sonra şaşırıyoruz. "Bu insanlar nasıl oluyor da bu kadar kolay cinayet işliyor, bu kadar kolay ihanete düşüyor?"
Oysa izlediğiniz diziler sadece kurgu değil, bu ülkenin bir kesiminin gerçek hayatı.
Seküler, laik, Kemalist, Atatürkçü tayfanın hanelerinde, salonlarında yaşanan sefalet, ekranda cilalanıp millete "hayal" diye satılıyor.
Onların ısrarla yaşam standartlarımıza sokmak istediği modern hayat işte budur...!
Ne hazindir ki Müslümana dair en küçük bir kusur olduğunda medya saldırıya geçiyor, ama modernlik diye pazarladıkları bu bataklıkları görmezden geliniyor.
Mesele bir dizinin senaryosu değil. Yüz elli yıldır süren bir kültür mühendisliği. Aileyi hedef aldılar, toplumu vurdular. Ahlakı erittiler, ruhu çaldılar.
Bugün Müge Anlı'nın masasına serpilen her dram, işte bu zihniyetin ürettiği çürümüşlüğün belgesidir.
Bugün Müslüman coğrafyadaki sefalet, İslam'ın varlığının değil, yokluğunun ürünüdür.
1918'de Müslümanların bağımsız tek bir devleti kalmamıştı. Birlik farzken parçalanma tercih edildi, kardeşlik emredilmişken hizipler kavga etti.
Batı ise her sıkıntıyı İslam'ın üzerine yıktı. Bu, tarihin ters yüz edilmesinin en aleni örneğidir.
Bu çağın hem kurbanı hem de imkânı olan genç kardeşlerime yaslıyorum nidamı.
Gençler, bizi siz kurtaracaksınız. Hitler'in, Stalin'in, Mussolini'nin ve Siyonizm'in yavrusu Kemalizm'in hayranlıkla ördüğü "modern ulus" putunu siz yıkacaksınız. Batının kapital putunu siz parçalayacaksınız.
Çünkü biz fesadımutlağın karanlığında boğulurken, tek bir ışığımız kaldı. Sizin iradeniz, sizin imanınız, sizin cesaretiniz.
Dağınık ekran topluluklarından köklü kardeşliklere geçişin reçetesi elinizdedir. Günahlar bilgisayar virüsleri gibidir; ibadetler antivirüs, tövbe acil itfaiyedir. Tarama yapılmazsa siz de bizim gibi masaya meze olursunuz.
"Ötekine benzeme" varoluşsal bir erozyondur, kimliği siler. Örnek alma (üsve) ise inşa eder.
Batının "modernlik" diye sattığı bağımlılığı reddederseniz, o zaman kurtuluş başlar.