Falan veya filan emperial güçler arasında veya kendi iç bünyelerinde bir iç sürtüşme ve savaş olsa, gözyaşı döker miyiz?
***
Önce Fransa’ya ve sonra Amerika’ya karşı, büyük acılar içinde ve bedeller ödeyerek de olsa, 20 yıla yakın süren savaşı kazanan Vietnam’daki marksist güçler henüz yaralarını saramadan; 1978’de, bu kez de Komünist Çin güçleriyle 2-3 ay kadar süren kanlı bir sınır çatışmasına girmişti.
O zaman dünya medyasında yayınlanan karikatürlerden birisi ilginçti. İki ayrı Karl Marx, her ikisinin de elinde Marx’ın ünlü‘Das Kapital’ kitabı, birbirlerinin üzerine hışımla saldırıyordu.
Bu traji-komik durumu uzuun zamandır kendi dünyamızda da görüyoruz. Saddam Irakı’nın 1980’de İran’a saldırmasıyla başlayıp 8 yıl süren ve her iki taraftan, 1 milyondan fazla insanı yutan savaş boyunca, iki taraf da kayıplarını ve ‘şehid’ diye ‘Allah’u Ekber’ nidâlarıyla defnediyordu. O zamanki Fransa Başkanı Mitterand ve benzerleri ise ‘Demokrasi güçlerinin mağlûbiyetine seyirci kalamayız..’ şeklindeki açık beyanıyla Saddam’ın yanındaydı ve ona var güçleriyle, her türlü silahı tedarik ediyorlardı. O silahların parasını da başta Kuveyt ve Suûdî rejimi olmak üzere ‘petro-dolar’ zengini olan arap rejimleri karşılıyordu; Saddam’a nakden verdikleri milyarlarca dolarlık yardımlar da cabası..
***
O zamanın mazlumu konumundaki İran rejiminin, bugün eline fırsat geçince özellikle de Irak, Lübnan ve Suriye’de direkt olarak askerî danışman adı altında binlerce askeriyle ve de Irak’ta kendi mezhebî çizgisindeki çaresiz insanlardan oluşturttuğu ‘milis güçleri’ Haşd-i Şa’bî’yi Irak’ın resmî ordusuna katarak neler yaptığını burada tekrara gerek yok.
Ayrıca, İran’ın Yemen’de kendisine bağlı ve de ‘Ensârullah’ adını verdiği Hûsi güçleriyle Suûdî rejimini sıkıştırmakta mesafe aldığı da biliniyor.
Suûdî rejiminin de, BAE’nin (Birleşik Arab Emirlikleri) askerî desteğini de yanına alarak Yemen üzerine saldırması sürüyor.
***
Şimdi ise, Yemen’de yeni bir cephe daha açılıyor. Bu da, Sukutra adası etrafında.. Kızıl Deniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan Bâb-ul’Mendeb Boğazı çıkışında, Yemen’den 500 km. uzakta olan bu adada, şimdi BAE’nin paralı askerlerinin yerleşmeye başladığı anlaşılıyor. Hûsî güçleri ise Sukutra’da kendileri dışındaki hiçbir güce asla yer vermeyeceklerini açıklamış bulunuyor. Ama bu bir bakıma Husî güçlerinin BAE’ne 1.5 ay kadar önce fırlattıkları İran yapımı Zilzal füzelerine bir cevap mahiyetinde..
***
Bu arada Suûdi rejimiyle Türkiye’nin zâten soğuk olan ilişkileri de son olarak, Suûdî vatandaşı Jamal Khassoggi’nin (Cemâl Kaşıkçı) ortadan kaldırılması için İstanbul’un seçilmiş olmasıyla daha bir soğuyacak demektir.
Serbest seçimle ilk Mısır cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursî’nin -Amerika, İsrail ve diğer müttefiklerini ve AB ülkelerini ve bütün laik güç odaklarını ferahlatan bir askerî darbeyle- devrilmesinden bu yana Türkiye’yle arası iyice soğuyan Mısır rejiminin de Türkiye için baş ağrıtıcı hamleler peşinde olduğu biliniyor Doğu Akdeniz’de; İsrail ve Kıbrıs Rum rejimleri ve Yunanistan’la birlikte..
***
Ki, Ankara’da 4. Ağ. Ceza’da görülmekte olan darbe dâvasında, 8 Ekim günü, eski Hava Tümg. Cevat Yazgılı, eski Hava Kuv. K. Org. Akın Öztürk’ün, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin başarısızlığa uğramasından sonra tutuklandığında, ‘İsrail bizi sattı..’ dediğini aktardı, mahkemede.
Bu iddianın doğru olup olmadığı bir yana, bir TSK generalinin bir diğer TSK generali ve komutanı hakkında böyle bir iddiada bulunabilmesi bile dehşet vericidir.
Bu gelişmelerden, evet, emperial güç odaklarının yerinde siz olsanız, memnun olmaz mısınız?