Trump'ın  ikinci kez başkan olarak seçilmesinden bugüne kadar sergilenen davranışlar,  kullanılan dil, insana ister istemez bu soruyu sorduruyor.
Mesela Dışişleri  bakanı geçenlerde alnına haç işaretini çizmiş vaziyette çıktı basının  karşısına. Önce "birileri yapay zeka marifetiyle alnına bir kara leke sürmüş  herhalde" diye düşündüm. Çünkü görüntü akıl alır gibi değildi. Bir zamanların  hür (!) dünyasının lideri olarak göklere çıkarılan bir devletin bu tür  basitlikler sergilemesi beklenemezdi. Ama gerçekmiş. Diplomatik iki yüzlülükten  hiç hazzetmesem de "bu, diplomasi açısından bir skandaldır" sözlerinin  dudaklarımdan döküldüğünü hatırlıyorum. Kuşkusuz ABD Dışişleri bakanının dindar  bir Hristiyan olması değildi skandal dediğim şey. Skandal olan, dindarlığını  sergileme biçimindeki düzeysizlik, kalitesizlik ve ağırbaşlılıktan uzaklıktı. Muhtemelen  dini bütün Hristiyan vatandaşlar da "bu ne ya!" demişlerdir. Neyse, işin bu  tarafı onların sorunu. Bizi ilgilendiren husus, bu düzeysizliğin en başta  başkanın kendisi olmak üzere ileri gelen bütün temsilcilerin diline de yansımış  olması ve bunun biz de dahil bütün bir dünyayı etkilemesidir. Çünkü yazının  başında "bir zamanlar" dediysem de ABD hala hür (!) dünyanın lideri olarak  görülüyor. Sadece dillerine yansısa yine iyi, "bakmayın öyle esip  gürlemelerine, iç kamuoyuna yönelik şov yapıyorlar" der geçerdik. Ama  davranışlarına da yansımış bu düzeysizlik. Zavallı Volodimir Zelenski'nin (anti  parantez belirteyim, ondan da hiç hazzetmem) başkan ve başkan yardımcısı  tarafından Beyaz sarayın oval ofisinde, bütün dünyanın gözü önünde bir "tavuk  hırsızı" gibi azarlanmasını eminim hepiniz gözleriniz fal taşı gibi açılmış  vaziyette izlemişsinizdir. Ya Kanada başbakanı Trudeau'nun başına gelenler. Birkaç  gün önce basının karşısına çıkarak Trump ile yaptığı telefon görüşmesini, az  önce fena halde azarlanmış gibi dünyadan yardım istiyordu ağlamaklı gözlerle.  Artık nasıl bir tehdit almışsa, günlerdir bozuk plak gibi "İncil-Tevrat çarpsın,  ben Siyonist'im" deyip duruyor. Dostum, sen gene iyisin, en azından kameraların  önünde yemedin o küfrü. Ya Volodimir gibi kameraların önünde evire çevire  dövülseydin, ne yapacaktın? Her halde zırıl zırıl ağlayacaktın. Bu durumda  Zelenski senden sağlam çıktı, diyebiliriz. En azından ağlamadı kameralar  karşısında, sonrasında salya sümük "ben ettim, sen etme ağam" diye yalvarsa da.  
Trump'ın  göreve başlar başlamaz Kanada, Grönland, Meksika körfezi, Panama kanalı ili  ilgili bütün diplomatik teamülleri alt üst eden sözlerinin öyle başkanlığın ilk  günlerinin heyecanıyla söylenmiş hoyratça sözler olmadığının göstergeleridir  bütün bunlar. Hele "Gazze'yi satın aldım, artık benimdir" diye videolar çekip arka  planda Gazze'nin enkazı olduğu halde kankası Netenyahu ile Gazze kumsalıymış  imajını veren bir sahilde güneşlenerek kadeh tokuşturması var ki insanın  tüylerini diken diken eden cinsinden. Hem de seçimden kısa bir süre önce "seni  gidi...evladı" dediği Netanyahu ile. Netenyahu'ya bunu diyen adam başkalarına ne  demez ki. 
Son olarak  İran'a bir mektup yazmış, nükleer anlaşması ile ilgili. "Ya imzalarsın önerimi  (aslında dayatmamı) ya da seni döverim" diye tercüme edebileceğimiz bir  üslupla. Dünyayı geçtim, varsın yansın haytalar. Benim derdim, Amerika.  Hakikaten ne olacak bu Amerika'nın hali?"