Başkan Erdoğan da olmasa Gazze'deki soykırım, Trump'ın Ortadoğu ziyareti ve diğer uluslararası gelişmelerin gölgesinde kalacaktı.
Körfez ülkeleri Trump'ı memnun etmek için saçlarını(!) süpürge edercesine izzet-i ikramda bulundular.
Üç günlük ziyaretinde Trump'a 3.2 trilyon dolar verirken Gazze'de her gün onlarca kadın çocuk ayrımı yapılmaksızın sivillerin katlediliyor olması hatırlarına gelmedi.
İsrail'i durduracak olan Trump, körfez ülkelerinin dolarlarını massettiği ziyaretinde bir kez olsun Gazze için olumlu bir kelime etmedi.
Ettiği en olumlu laf, Gazze'nin ABD'ye teslim edilmesinden(!) duyduğu memnuniyet kelimeleriydi.
Neyse ki Başkan Erdoğan'ın yönettiği Türkiye var da İsrail neye uğradığını şaşırdı.
Türk istihbaratı İsrail'i bypass ederek HAMAS ile ABD'yi doğrudan buluşturup ABD vatandaşı bir esiri serbest bıraktırınca İsrail küplere bindi.
Körfezin dolarlarını cukkaladığı bir zaman diliminde İsrail'in sitemine de tavır koyan Trump ABD çıkarını kendince korumaya çalıştı.
Trump Ortadoğu ziyaretinde Suriye Cumhurbaşkanıyla da bir araya gelerek, istek adı altında kimi dayatmalarda bulundu!
Esed rejimine uygulanan yaptırımların Esed gidince otomatikman kalkması gerekirken batı/ABD bu doğal hakkı bile kanırtarak vermeyi tercih etti.
Teşekkürü bile hak etmeyen yaptırımların kaldırılması sözünü körfez ülkeleri ayakta alkışladı.
Trump'ın Suudi veliahdı ve Suriye cumhurbaşkanıyla yapılan görüşmesine Başkan Erdoğan'ın çevrimiçi katılımı Türkiye'nin ehemmiyetini gösteriyor olsa da Trump hinliğini eksik etmedi.
Suriye'den İbrahim Anlaşmaları'na (Abraham Accords) katılmasını ve azınlıkların haklarını korumasını talep etme küstahlığında bulundu.
Suriye'nin tüm askeri tesislerini tahrip eden, Şam'a da kafasının estiğinde bomba yağdıran İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesini (İbrahim Anlaşması) talep etti.
İsrail Gazze'de taş üstünde taş bırakmamışken, bütün bölgeyi harabeye çevirmişken ve her gün onlarca sivili katlederken İsrail'den Filistinlilerin hukukunu korumasını istemeyen Trump, zaten garanti vermiş olan Suriye yönetiminden azınlıkların hukukunu korumasını isteme küstahlığında bulundu.
Şunu hemen belirtelim ki, ABD'nin desteğiyle imzalanan İbrahim Anlaşmaları Siyonizm'in Filistin davasını unutturup bölgede İsrail hâkimiyetini tescil etmeyi hedefleyen anlaşmalardır.
2020 yılında BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas ile imzalandı. Suudi Arabistan ile de imzalanmak üzereydi ki HAMAS'ın 7 Ekim huruç harekatı Siyonizm'in bütün hesaplarını alt üst etti.
Unutturulmak istenen Filistin Davası bugün tüm dünyanın yeniden gündeme aldığı ve 1967 sınırlarında bağımsız Filistin devletinin gerekliliğini tüm dünyaya kabul ettirdi. Ve tabiatıyla Filistin davasını unutturmaya matuf İbrahim Anlaşmaları da rafa kalkmış oldu.
Ama Trump şimdi yeniden bu Siyonist projeyi hayata geçirmek için çaba sarf ediyor ve utanmadan Suriye'nin yeni yönetiminden İbrahim Anlaşmaları'na katılmasını talep ediyor.
Hem İsrail bir taraftan Suriye'nin toprağını işgal edecek, hem keyfine göre Suriye topraklarını bombalayacak, hem de Suriye İsrail ile normalleşme anlaşması yapacak öyle mi?
Trump kafası böyle bir şey!
Evvelki gün bir Arap TV kanalında bana da sordular. Bu şartlarda İbrahim Anlaşması imzalamak Suriye'nin İsrail'e teslim olması demektir cevabını verdim.
Normalleşme elbette olmalı ama önce bunu İsrail sağlamalı. Hatta İsrail, Filistin ve Suriye'ye tazminat ödemeli!
BM kararlarını uygulamalı, toprak bütünlüğü ve egemenliği olan, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti kurulmalı ondan sonra evet normalleşme anlaşmasının bir anlamı olur.
Ama bu şartlarda yapılan tüm İbrahim Anlaşmaları Siyonizm'e teslim olmaktan başka bir anlam ifade etmez.
Günümüz Nemrudu Trump neyse ki karşısında boyun eğmeyen ve kararlarını kendisi alıp uygulayan Erdoğan yönetiminde bir Türkiye var da, aynı dayatmaları Türkiye'ye yapamıyor, aksine vereceği kararlarda Türkiye'nin görüşünü alma ihtiyacı hissediyor.
Çünkü bölgede Türkiye'siz karar almak artık mümkün değil!
Alanlar bedelini ödüyor!
Ayrıca Türkiye ABD'ye telim olmuş bir müttefik değil. Kendi çıkarlarını korumada tereddüt etmeyen yeri geldiğinde tüm baskılara rağmen hayır diyebilen bir müttefik.
Hatırlayın Barış Pınarı harekatı öncesi Trump yine küstah bir mektup göndererek harekattan vaz geçmesini istemişti de Türkiye ertesi gün harekatı başlatarak cevap vermişti!
Bunu yaşayarak tecrübe ettiği için Trump, Başkan Erdoğan'ı tüm dünyanın gözü önünde övebiliyor. Türkiye'nin ne denli güçlü olduğunu söylemekten çekinmiyor.
Önüne geleni ezip geçen Trump'ın Başkan Erdoğan hakkında bu denli saygılı davranmasının temelinde muhabbet olduğunu söylemek çok zor.
Trump gibi bir adamın, siyaseten söylediği dostum severim gibi ifadelerin arkasında muhatabın gücünü itiraf ve takdir yatmaktadır.
Başkan Erdoğan'ın böyle bir itirafa ihtiyacı yoktur.
Dünya liderleri arasında en tecrübeli en birikimli ve en karizmatik lider olarak kendisini kabul ettirdi. Çünkü sadece şu son bir hafta içinde Başkan Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'nin diplomatik hareketliliği bile gerçeği gayet net göstermektedir.
Antalya'daki NATO toplantısından, Rusya Ukrayna ve İran-Avrupa ülkeleri nükleer görüşmelerinin İstanbul'da gerçekleşmesine kadar bir yığın diplomatik çalışma için Türkiye'nin seçilmesi öyle sıradan bir tercih değildir.
Türkiye'nin dünyanın barış görüşmelerine merkezlik edecek kadar başarılı dengeli bir dış politika takip ettiğini ve başardığını gösterir.
Bu başarı ülkeyi çeyrek asırdır yöneten Başkan Erdoğan'ın başarısıdır.
İsrail'in ABD'nin desteğiyle yürüttüğü soykırımın durdurulması da ABD'ye bağlı olduğu için Türkiye HAMAS ile ABD arasında doğrudan görüşmeler gerçekleşmesini sağlayarak sorunu çözmeye çalışmaktadır.
Hem Türkiye'nin açıktan hem de başta Katar olmak üzere körfez ülkelerinin ezile sıkıla gündeme getirmesiyle nihayet Trump'ın 'orada kötü şeyler oluyor kısa zamanda iyi haberler gelebilir' mealindeki açıklamaları olumlu gelişmedir.
Ne yazık ki koca İslam Dünyası çözümü yine dengesiz Trump'ta görmek gibi bir acziyet içindedir.
Ve ne yazık ki, sınırsız silah ve ordulara sahip İslam dünyası Husiler kadar bile olamamaktadır!