Terör  örgütlerinin en temel amacıdır insanları şoke etmek, sarsmak, endişeye, öfkeye,  korkuya sevk etmek. 
Devletlerin  topluma hakim olan bu acı ve korku karşısında pes etmesini, geri atmasını,  terör örgütünün siyasi şantajına boyun eğmesini isterler. O yüzden öldürürler! 
Bombayla,  yola çukura gömdükleri EYP’lerle, karakol yahut okul saldırılarıyla,  asker-sivil, genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden içimizden birilerini,  kardeşlerimizi öldürürler.
Şoke  oluruz, ağlar üzülürüz. Günlerce siyasetin, medyanın, ekranların gündeminde  kalır bu saldırılar ve terör örgütü. En çok saldırıyı üstlenen terör örgütü  memnun kalır bu sonuçtan. 
İnsan kanıyla terör örgütü tanıtımı! 
Ebru Timtik’in ölümünün bundan farkı yoktur. 
Ölüm orucu bir terör eylemidir.
Esasen PKK ve DHKP-C gibi radikal sol terör örgütleri “eylem”  yapamadıklarında, sağı solu patlatıp askere polise saldırmadıklarında, alnına  silah dayayıp mesela görev başındaki savcıyı öldüremediklerinde; kendilerini  öldürürler. 
Örgüt  emriyle ölüm orucuna yatarak, ölümüne herkesi şahit ederek, dehşet duygusunu bu  kez bu şekilde yayarak, devlete/yargıya/kamuoyuna şantaj yaparak, vazgeçmesine  yönelik telkinleri geri çevirerek yani yavaş  gelen ölüm sayesinde aylarca örgüt propagandası yaparlar.
Terör eylemi ölümle sonlanır ama örgüt tanıtımı, terörist  güzellemesi orada bitmez. 
Kişi  ölüm orucuna yatma kararını özgür iradesiyle aldıysa yapacak bir şey yok. Terör  örgütlerini iyi bilenler kişi iradesinin değil örgüt emrinin geçerli olduğunu  söylüyor. (Bunun böyle olduğuna dair  önemli bir tanıklığı okumanızı tavsiye ederim. PKK’dan dokuz yıl yatan Aytekin  Yılmaz ile 2012’de yaptığım röportajın linki: https://www.star.com.tr/yazar/aytekin-yilmaz-zorlama-yoktur-ama-aclik-grevine-girmem-demek-zordur-yazi-703560/ ) 
***Adını  açıkça koyalım: Ebru Timtik’in ölümü bir  “feda” eylemidir! 
Bu tür feda eylemini diğerlerinden ayıran tek fark,  teröristin kendisiyle birlikte üç, beş, on kişiyi daha öldürememiş olmasıdır.  Başka da bir farkı yoktur. 
Oysa her can azizdir. Her insan biriciktir. 
Hayat  insana verilmiş en güzel hediye. İnsan hayata tertemiz ve umutla gelir sonuçta.  
Kişinin yaşı  kaç olursa olsun bu umudun, hayatın, ışığın, terör örgütlerinin elinde  karanlığa gömülmesi, ölümle bitişmesi o kişi ve ailesi adına üzücüdür. Gerisi  boş. 
Rakel  Dink’in dediği gibi “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı  sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim”…
Terör  örgütlerinin insan devşirme ve zihinleri iğdiş etme yöntemlerine karşı çok daha  etkin mücadele etmek şart. 
***Öte yandan ölüm orucu sonucu ölen avukat Ebru Timtik de kendi  tercihini hayata geçirmiş görünüyor.
Timtik Cumhuriyet  savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın DHKP-C’li teröristlerce şehit edilmesinin ardından,  terör örgütünün 300 bin TL ödülle gri listede aranan Derya kod adlı Türkiye  sorumlularından Kamile Kayır'la aynı yerde (kalorifer peteği arkasına oyulmuş  gizli bölmede) yakalanmıştı.
Timtik “yakalanan örgüt mensuplarına (avukat  kimliğini kullanarak) örgüt talimatlarını ilettiği, teröristlerle örgüt  arasındaki irtibatı sağladığı, kuryelik yaptığı” iddiasıyla yargılanmış ve suçlu bulunarak 13 yıl 6 ay hapis cezasına  çarptırılmıştı. 
Temyiz  süreci henüz tamamlanmamışken adil yargılama talebinde bulunarak açlık grevine  başladı Ebru Timtik. Ölümü kendi tercihiydi. 
***Timtik’in  ardından yas tutan Sezgin Tanrıkulu, Gürsel Tekin, Yıldırım Kaya, Mahmut Tanal,  Alpay Antmen, Özgür Karabat, Özgür Özel, Canan Kaftancıoğlu gibi CHP’liler, (muhtemelen başka isimler de vardır) Barış  Atay gibi TİP’li tipsiz pozcular, Yılmaz Özdil, Merdan Yanardağ,  firari Can Dündar gibi aynı çevreden beslenen gazeteciler, Ahmet Şık gibi DHKP-C  hayranlığı bilinenler, Türkiye düşmanlığıyla ünlü akademisyenler, aktivistler ve  sairi… Terör örgütünü değil devleti  suçluyorlar şimdi. 
Bir de,  onayladıkları, yücelttikleri, siyaseten nemalandıkları o “aç kalarak ölme” eylemi söz konusuyken hepsi nasıl da iyi beslenmiş  görünüyor değil mi? 
***Madem ölen kişi ölümünün ardından da konuşulmak istiyor. Konuşalım  biraz. 
Neticede  Ebru Timtik’in kim olduğuna, ne yaptığına dair şüphe götürmez bilgi, belge ve  tanıklık var elimizde. 
Mesela  gazeteci Kemal Gümüş’ün tanıklığı: Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edildiği  gün DHKP-C'li teröristlerle görüşen grubun içinde Ebru Timtik de vardı. Görüşmeden  sonra yanımıza geldi. “Ebru hanım durum nedir?” diye sorduk. Teröristlerin  kararlı duruşundan oldukça memnun ve mütebessim bir suratla, “çocuklar çok kararlı, talepleri yerine  getirilmezse öldürecekler” demişti.
Diğer  belge, sesli görüntülü bir kayıt. Yıl 2010. Kayıtlar net. Güler Emir 17 yaşındaki çocuğunu DHKP-C terör örgütünün  elinden kurtarmaya çalışıyor. DHKP-C terör örgütü adına eylem yapan ekibi  yöneten Ebru Timtik anneye bağırıp çağırıyor. Anne ağlıyor, perişan. Timtik nasıl  şirret, ağzı nasıl kalabalık. Evladını katil olmaktan kurtarmaya çalışan anneyi  aşağılıyor, üstüne yürüyor, susturmaya çalışıyor…
Nasıl mı bilirdik? 
Siz de söyleyin.