Yıllarca önce Sinan Çetin isimli ince düşünceli bir sanatçı, 'Emrediyorum, mutlu ol..' isimli, 15 dakikalık bir kısa film hazırlamış ve inkılap denilen traji-komik rezalete karşı, okkalı mesajlar içeren bir itiraz geliştirmişti. Bırakalım, başka temel devrimleri, 'batılı olmak' aşkı ve hezeyanı adına, 1934'lerde, 'tek sesli müzik olmaz, çok sesli Batı müziği yapılması emrediliyor, sadece devlet radyolarında değil, her mekânda 'halk müziği' denilen ve bağlama çalgısıyla yapılan müzik çalışmalarına da yasaklar getiriliyor. (İşbu musikî inkılabı durumu hakkında da bütün Bakanlıklar, Çankaya Köşkü'ne aylık raporlar gönderiyorlar. 'Musikî inkılabı doğru yolda ilerlemektedir..' şeklindeki klişe ibareler her ay tekrarlanıyor.)
'Kur'an'ı anlamadan okuyorlar...' gibi bir kurnazlıkla, hiç okunamaz hale getirilmesini intaç eden ve 900 yıla yakın bir zaman diliminde Arap alfabesiyle yazılan Türkçeyi, Latin alfabesiyle, darağaçlarının gölgesinde yazdırtmak, Ezân-ı Muhammedî'nin yasaklanması ve çocuklara, köylerde gizlice Kur'an öğretenlerin bile idam edildiği, hemen her konuda Müslüman halkın sıkboğaz edildiği baştan aşağı daha nice zulümler.'
O dönemi yansıtması açısından, yazının girişinde, sözünü ettiğimiz 'Emrediyorum, Mutlu ol..' isimli kısa film son derece ibretliktir. Hele orada, saz çalarak türkü okuyanların toplantısını basan askerlerin başındaki kumandanın, 'Siz köylü müsünüz? Böyle türküler yasak.. Batılı olacağız, moderin olacağız. Mutlu olacağız...' dedikten sonra, üzerine namlu çevrilmiş insanlara, 'Mutlu ol, tebessüm et bakayım.' emrinin verildiği, 'Mozart ve Beethoven'den Çaykowsky'den çalacaksınız..' gibi sahneler o dönemi, en gülünç ve güzel şekilde yansıtan o kısa filmi görmeyenlerin, Google'e, 'Emrediyorum, mutlu ol!' diye yazıp indirerek seyretmesi tavsiye olunur.
Şimdi, 'Ö.Ö' de bize, Müslüman halkımıza, 'İslam Milletindenim, Muhammed Ümmetindenim..' diyemezsiniz, 'Batılı olacağız. Laik olacağız, Kemalist olacağız. Mutlu olacağız. Haydi bakalım, mutlu olun.' demeye getiriyor ve partisinin son 100 yıllık dayatmalarına teslim olmaya çağırıyor .
Evet, Başkan Erdoğan'ın evvelki gün yaptığı tarihî konuşmada, 'Bugün, (...) Türkiye kazanmıştır, milletim kazanmıştır. Türk, Kürt, Arap 86 milyon her bir vatandaşımız kazanmıştır. (...) İttifak yaptığımızda atlarımızın, kılıçlarımızın, kalkanlarımızın, naralarımızın, tekbirlerimizin önünde hiç kimse duramadı. İttifak yaptığımızda medeniyetimizle, sanatımızla, ilmimizle, refah seviyemizde hiç kimse yarışamadı.
Türk, Kürt, Arap eğer bir aradaysa, beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde, uzaklaştıklarında ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır.
*Moğol orduları İslam beldelerini yıktı. Çünkü Türk, Kürt, Arap ayrışmıştı. Haçlılar İslam beldelerine saldırdı. Çünkü Türk, Kürt, Arap birbirinden kopmuştu.
Birinci Dünya Savaş'ını kaybettik, aramıza sınırlar çizildi, duvarlar örüldü. Kudüs'ü yitirdik çünkü tefrika vardı.
Ne zaman ayrıldık, kaybettik, yenildik.
Ne zaman ittifak yaptık, o zaman tarihe istikamet çizdik.
Bugün Gazze'de, Filistin'de tarihin en acımasız, en vahşi, en barbar soykırımı icra ediliyor. Neden?
Çünkü Türk, Kürt, Arap tarih boyunca olduğu gibi bir araya gelip ittifak kuramıyor.' derken, 'Elhamdülillah Müslümanım' diyen her insanın kalbine dokunan bu cümleleri telaffuz etmesi, 'Türk, Kürt, Arap' kardeşliğine vurgu yapması ve 'Terörsüz Türkiye Projesi' için AK Parti, MHP ve DEM Parti tarafından yürütüleceğini açıklaması üzerine...
ÖÖ'nün hemen, 'MHP Türkleri, DEM Parti Kürtleri, temsil ediyor, AK Parti de, Arapları...' şeklindeki asıl ve tehlikeli yeni bir 'histeri nöbeti' şeklinde 'bölücülük sergilemesi ve mantık çığırından iyice çıkarak yaptığı, Mısır'daki General Sisî Darbesi'ne veya Kenan Evren'in 12 Eylül 1980 Darbesi'ne güzelleme niteliğinde göndermeler yapmakla yetinmeyip konuşmalarına bir de, 'Sana ümmetçi bir siyaset yaptırmayacağız!' diye meydanlarda bağırıp çağırması.. Tam da emperyalistlerin istediği, izlediği ve 'Müslümanların ırkî, kavmî, mezhebî, coğrafî , mahallî veya sair sebeplerle bir araya gelememelerine dair entrikalarının, hele de son 100 yıllık siyasetlerinin hedefine vardığının bir diğer örneği..
Ama, milletimizin bu bayağılıklara karnı tok.
Sen bu kafayla gittikçe, 'Ö.Ö' Efendi', bu millet de sana ve senin partine, 100 yıldır yaptığını, 'tek bir genel seçim bile kazandırtmadığını' tekrarlayacaktır.
Geçen hafta partisinin ilk iki Genel Başkanı'nın, askerî yöntemlerle değil, 'seçimler ve sandıklardan çıkan millet iradesine uygun bir yönetim tarzı getirdiklerini' söylemesi, saçmanın da ötesinde; milletle alay etmek ve milleti bir şeyi bilmiyor zannederek, ya yalan söylemesi veya kendisinin o dönemi hiç bilmediğinin bir göstergesiydi.
Çünkü, bizzat M. Kemal, çocukluktan arkadaşı Fethi (Okyar) Bey'e yazdığı mektupta 'Bugünkü manzaramız bir diktatörlük manzarasıdır..' diyerek, 1930'da Serbest Fırka'yı kurduruyor ve bu Serbest Fırka'nın millet tarafından gerçek zannedilip büyük bir destek görmesi karşısında, kontrolü tamamen yitireceği korkusuyla o partiyi, kuruluşunun henüz 99'uncu gününde kapatması ve de İsmet Paşa'nın, hem o dönemi, hem de kendi uygulamasını diktatörlük olarak itiraf etmesi, bu 'Ö.Ö' tarafından bilinmiyor, anlaşılan.. 'Ö.Ö' Efendi, sadece kendi yandaşlarının benimsediği ve 'Emin Oktay tarihçiliği' diye anılan resmî ideoloji tarihinin milletimiz arasında bir alıcısı yoktur.. Bu gerçeği, onca askerî darbe ve diktatörlük dayatmalarına rağmen, kimin neyi ve niçin benimsemediğini idrak etmek istersen, bir de kendine sor, 'Ö.Ö Efendi..'