Papa'nın İznik'e gelişi alelade bir ziyaret değildir. Gölün kenarında verilen pozlar, gazetelere bırakılan yumuşak cümleler, diplomatik gülümsemeler... Bunlar vitrindir. Asıl oyun perdenin arkasında döner.
Papa aynı anda halkına ve bize istihza eder. Bu istihza kahkaha değildir. Küçümsemenin en ince, en derin hâlidir. Bin yıllık bir diplomasi ayarı ve unutulmaz bir hafıza tokadıdır.
Papa'nın gelişi bizim hafızasızlığımızı görünür hâle getirmek içindir.
Çünkü İznik'e gelen kişi bir din adamından çok Konstantin'in zihnidir. İznik Konsili'nde 325'te kurulan düzen bir teolojik tercih değil, kültürel bir iktidarın temelidir.
Teslis burada biçimlendi. Üçlü Tanrı fikri gökten inmedi. Roma'nın siyasi korkusundan, imparatorun güç hesaplarından ve kilise içi çatışmaların dumanından doğdu. Sonra da dünya ölçeğinde etkisi olan bir kültürel egemenliğe dönüştü.
Papa İznik'e geldiğinde kendi halkına da mesaj iletir. Düzenimizi bu topraklarda aldığımız kararla belirledik. Kurumumuzun doğum belgesi burada yazıldı.
İznik Papalığın resmi hafıza defterinin ilk sayfasıdır. Onlar için düzenlerinin kurulduğu odanın adresidir. Kendi varlık iddialarının başlangıç noktasıdır.
Bizim kültürümüzü ve eğitimimizi de bu üçlü düzenin kurumsallaştığı hegemonik yapı şekillendirdi.
Onlara benzedik. Onlar gibi konuştuk. Onlar gibi okuduk. Onların doğrularını sorgusuz kabul ettik. Onların kavramlarını kutsadık. Onların yazdığı tarih anlatılarını taşıdık.
Sınıflarımızı kendi kaynaklarımızla değil onların eğitim kalıplarıyla doldurduk. Zihinlerimizde kendi hakikatimiz değil onların üç parçalı dünyasının tortusu büyüdü.
Bugün Müslüman coğrafyada onlar gibi giyinmeyen, onlar gibi okumayan, onların doğrularına talip olmayan kaç kişi var!?
Papa'nın İznik'e gelişiyle istihza tamamlanır.
Bir taraf kendi teslis anlayışını küresel bir kültür düzenine taşımıştır. Diğer taraf tevhidi kurumsal bir yapıya bile dönüştürememiştir.
Papa buna güler mi. Güler. Ama yüzümüze değil tarihe güler.
Bu yüzden batı dünyaya kendi kırık Tanrı tasavvurunu satar.
Üç odalı Tanrı modelini "medeniyet müfredatı" diye paketler.
Hollywood'dan felsefeye, mimariden diplomasiye kadar her yer teslisin kablolarıyla örülüdür.
Biz ise kendi birliğimizi sadece vaazlarda dolaştırıyoruz.
Siyasette parçalıyoruz.
Eğitimde unutuveriyoruz.
Gündelik hayatta hatırlamıyoruz.
Sonra da bir masanın etrafına dizilip "Bu toplum neden dağınık?" diye birbirimize bakıyoruz.
Onların gücü Tanrı'yı bölmesinden değil bu bölünmüşlüğü kuruma ve sisteme dönüştürmesinden gelir. Baba otoriteye, oğul yönetime, ruh meşruiyete dönüştü.
Bu yapı siyasete, eğitime, kültüre, sanata, diplomasiye aktı. Böylece dünya ölçeğinde çalışan bir kültür makinesi ortaya çıktı.
Bizde ise tevhit bir iman cümlesinden öteye geçemedi. Toplumu taşıyan bir yapıya dönüşmedi.
Tevhit yalnız Allah'ın birliğini değil insanın, toplumun ve hakikatin birliğini de anlatır. Tevhit insanı parçalamaz, aklıyla kalbini, sözüyle davranışını aynı çizgide toplar. Biz bu birliği kurumsallaştıramadığımız için hayatı birleştiren inanç elimizde dağınık bir söyleme dönüştü.
Bugün Papa yalnızca bir ruhban değil küresel kültür baronudur.
UNESCO'nun kültür haritaları, AB'nin aile politikaları, eğitim standartları ve insan hakları raporları teslisin ürettiği o zihinsel iskeleti hâlâ taşır.
Kimlikleri parçalayarak insanı köksüz bırakan LGBT projeleri de bu kültürel aklın bedenidir.
Cinsiyeti belirsizleştiren, aileyi dağıtan, nesli köksüzleştiren bu küresel yönlendirme dün İznik'te kurulan düzenin modern devamıdır.
Bütün bunları tek bir ziyaretle, söz söylemeden yapar. İznik'in taşlarında yürürken 1700 yıllık bir kararı "yenilemeye geldim" der.
Papa İznik'e gelirken üçlü düzenini taşır. Biz ise tevhidi taşımak yerine konuşmakla yetiniriz.
Papa'nın mesajı aşikardır. "Bu masayı biz kurduk. Siz seyircisiniz!"
Seyirciliğin konforuna sığınan her millet önünde sonunda sahneden kovulur!
İyi seyirler...