Yirmi yıl önce bir kitap okumuştum. Ama kitap yüz yıl önce yazılmıştı.
Bugünlerde, tahlil gruplarıma kadrosu öğretmenlerden oluşan yeni bir tahlil grubu daha eklemek nasip oldu. Haftalık okunacak kitap listesini hazırlarken, yirmi yıl önceki dostu hatırladım, Göğü Delen Adam.
Grubun mihmandarı olarak her eserin tahlilini yapmam gerektiğini düşününce, kitabı raftan indirdim ve tekrar okudum. Bu ikinci okuma, zihnimde farklı bir yankı uyandırdı.
Papalagi artık uzak adaların adamı değildi.
Kendi insanımda, kendi merkezimde, kendi nefsimde, kendi Müslümanımda yeniden dirilmişti.
Erich Scheurmann'ın bir asır önce yazdığı cümleyle başlayalım günün Papalagi'sini anlatmaya: "Papalagi göğü deldi ama Tanrı'yı değil, kendi kibrini buldu."
Bir zamanlar batının sembolüydü bu düşkünlük, bugün bizim mahallenin gölgesinde yeşeriyor.
Artık "göğü delen adam" beyaz değil, sakallı, sarıklı, başörtülü, dini literatüre hâkim bir Müslüman.
Ve her biri "şey"lerin peşinde, makam, para, şöhret, takipçi, unvan... ama hiçbirinde Allah yok.
Ümmetin yürekten kurduğu kardeşlik, çağın çeyreğinde network adlı modern kast sistemine dönüştü.
Bir zamanlar cemaat, "iman halkasıydı", bugün birer ekosistem.
İyilik, gösterilmezse yok sayılıyor; yardım, duyurulmazsa eksik görülüyor; tevazu markalaştırılıyor.
Biri vakıf kuruyor, cami yaptırıyor, kurs açıyor ama kardeşini öyle ustaca aldatıyor ki yalan cihat zannediliyor.
Biri canhıraş başarıyı kovalıyor, fakat evladı gayya çukurunda can çekişiyor.
Tuiavii'nin "Papalagi her şeyi ederine göre ölçer" sözü bugün Müslümanımın aynası.
Ederi olmayanın sözü dinlenmiyor, takipçisi az olanın hakikati kıymet bulmuyor.
Zenginlik, statü, görünürlük... hepsi ölçü birimi oldu.
Ve böylece Müslümanlık, bir kültürel performansa dönüştü, ruh gitti...
Peygamber, "Müslüman yalan söylemez" buyurmuştu.
Ama yalan artık "strateji" adıyla meşrulaştırılıyor.
Doğruyu söylemek kolaydır. Zor olan, doğruyu taşıyacak kalbe sahip olmaktır.
Eğer doğruluk tek başına yeterli olsaydı, dünyada kötülük kalmazdı. Zulüm, yalan, aldatma, hırsızlık sona ererdi. Herkes bunların yanlış olduğunu zaten biliyor.
Ve çeyrek devrin Papalagi'si en çok burada batıyor! Hakikati konuşur gibi yaparken, hakikati kirletiyor.
İftira, "siyasi hamle"; entrika, "network"; ikiyüzlülük, "tecrübe" sayılıyor.
Ve bütün bunlar "dava" ambalajıyla sunuluyor.
İslam'ın en bereketli değeri helal kazanç, romantik bir efsaneye dönüştü.
Biriktirme arzusu paylaşmayı unutturdu.
Zekât, infak, sadaka bugün kampanya başlıkları, vergi kalemleri.
Yalan beyanla alınan ihale, şişirilmiş başarı raporu, manipüle edilmiş bağış...
Artık kimse mezar taşını düşünmüyor, sadece masa başını.
Yeni Papalagi'nin silahı teknoloji değil, riyakârlık.
Kudüs için ağlıyor, ama mahremiyetini Instagram'a satıyor.
İki zehirli kardeş "haset" ile "fesat", anlaşmalı planın parçası halinde beraber yürüyor, altını oydukları her dostluğu mezara çeviriyor.
İnsan farkına bile varmadan oyunlarına dâhil oluyor. Yanındaki dost sandığınsa çoktan seni basamak yapmıştır.
Yeni Papalagi coğrafyasında bir de kardeşten çok ortak gibi olan "nifak" ve "fitne" var. Biri kalbi böler, diğeri o bölünmeden hüküm sürer.
Bu coğrafyada kimse Rabbine yakın olmayı istemiyor, yakın çevreye girmeyi istiyor.
Sözde bir kanaat önderi, zevk-ü sefası adına gençleri Yeşilçam hayallerine mahkûm ediyor.
Bir siyasetçi, makam için Allah'a hülle yapıyor.
Bir adam, hiç ölmeyecekmiş gibi biriktiriyor.
Bir diğeri, hiçbir şeye sahip değil ama sahip olabilmek için herkese köle oluyor.
Biri, köşe kapma sevdasını kardeşlikten üstün tutuyor, boynuna urgan geçirmeye kalkanın yüzüne sırıtıyor, yetinmiyor; kardeşinin boynuna ilmek atma yarışında urgânî bir tahakkümün maskotu oluyor.
Biri, "ilmi siyaset"in sahte ihtişamına kapılıp Tanrı'yı çıkar hanesine yazıyor ve gâvur Yunan tapınaklarının sütunlarına secde ediyor.
Ama hepsi aynı haritada buluşabiliyor; ölümü unutanlar atlası.
Kitaptaki Papalagi, Tanrı'yı unutan batı insanıydı.
O Tanrı'yı unuttu, biz Tanrı'yla yarışıyoruz.
Papalagi artık beyaz değil; kravatlı, sakallı, ağdalı cümlelerle kendini aklayan Müslüman.
Allah belki de bu sessizliği bozmuyor, hesabın tarihini ellerimizle yazmamızı bekliyor.