Terörsüz Türkiye süreci bugüne kadar başarıyla getirildi.
Örgüt, fesih ve silah bırakma/teslim etme kararı aldı.
Tek başına bu gelişme bile ülke için bölge için büyük bir kazanım.
Ancak asıl kazanım silahların teslimi ve örgütün tamamıyla dağılmasıyla gerçekleşecek.
Bugünlerde silah tesliminin nasıl olacağı konuşuluyor ve tartışılıyor.
Silah teslimi dünyadaki örneklerine bakıldığında seneler alan bir süreç. Lakin Türkiye bunun 3-4 ay içinde bitirilmesinin daha sağlıklı olacağı kanaatinde hem fikir görünüyor.
Bununla birlikte hem örgüt saflarında hem Türkiye içinde kimi çevrelerin bu gelişmeden rahatsız olduğu gözlemleniyor.
Ülkede kimi siyasetçiler bu gelişmenin Cumhur İttifakı'na fayda sağlayacağı kaygısıyla sürecin başarısından örgüte teslim olundu bahanesiyle rahatsızlar.
Örgüt tarafında ise özellikle/küresel bölgesel güçlerin güdümündeki kimi çevreler alınan kararlardan PYD'yi hariç tutarak rahatsızlıklarını dile getiriyorlar.
Oysa Türkiye fesih kararının Suriye ve Avrupa uzantıları dâhil hepsini kapsadığını cumhurbaşkanının ifadesiyle gayet açık ve net bir şekilde açıkladı.
Bilhassa güçlü Suriye istemeyen İsrail, PYD'ye açıktan destek vererek federal sistem/özerk yönetim konusunu gündemde tutuyor.
SDG maskesi siper alarak örgütün uzantısı olmadığı algısı oluşturmaya çalışan PYD/YPG, 10 Mart'ta Şam ile imzaladığı sekiz maddelik üniter devlet ve entegrasyon anlaşmasına rağmen özerk bölge talebini yenilemekten çekinmiyor. Ordusunu korumaya kararlı olduğunu söyleyerek ve hatta bunun kırmızı çizgileri olduğunun altını çizerek İsrail'in telkinlerini seslendirmekten imtina etmiyor!
Sadece seslendirmiyor yer yer silahlı müdahalelerde bulunuyor. Mesela evvelki gün Teşrin Barajı çevresinde birkaç karakolu ele geçirmek gibi operasyonlar yapmaktadır.
Bütün bunlar örgütün fesih ve silah teslimi sürecinde PYD'nin çıban başı olduğunu gösteriyor.
Şam yönetimi dün itibariyle tüm silahlı grupların savunma bakanlığına bağlanması için 10 günlük bir süre tanıdı, bu gruplar içinde PYD'nin zikredilmemiş olması yine kimi çevreleri tedirgin etti/ediyor.
Terörsüz Türkiye sürecinin en önemli ayağının Suriye olduğu tartışılmayacak kadar kesin ve net bir konudur.
Türkiye bu konuyu görmezden gelmiyor. Bu konuda PYD'nin Şam yönetimiyle yaptığı 10 Mart anlaşmasının tatbikini önemsiyor.
Örgütün fesih kararından önce yapılan bu anlaşmaya göre entegrasyonunu tamamlanması için yıl sonuna kadar bir süre tanındı.
Türkiye PYD'nin diplomatik yollarla silah teslimini öncelediği için bu süreyi dikkate alıyor, anlaşmayı uygulamak için oluşturulan komisyonların çalışmalarını bekliyor.
Eğer bu süre içinde bütünleşme tamamlanırsa mesele barışçı yollarla kapanmış olacak.
Eğer PYD entegrasyonu engellerse işte o zaman Türkiye hem Cumhurbaşkanı hem Dışişleri bakanının ifadesiyle ya silahlarını gömecekler ya da silahlarıyla gömülecekler!
Şam yönetimi de aynı görüştedir.
Dolayısıyla PYD üzerinden yürütülen tartışmalara yıl sonuna kadar ara vermek ve sonucu beklemek gerekiyor.
Şu anda konuşulması gereken Suriye haricindeki örgüt uzantılarının feshi ve silah teslimi konusudur.
Fesih tamamlandıktan ve silahlar teslim edildikten sonra sıra mecliste oluşturulacak komisyona ve çalışmalarına gelecek.
İşte o aşamada şiddete son vermiş olan örgütün tüm söylemleri tartışılacaktır, tartışılmalıdır da.
Fesih Kararı içeriğinde yer alan, 'Kürt Türk ilişkilerini yeniden düzenleme','saldırılar karşısında kendini savunur hale gelmek.', 'Öcalan'ın süreci yürütüp yönlendirmesi', 'Enternasyonal dayanışmayı büyütme,','yüzyıllık soykırım politikaları' 'Lozan ve 24 anayasası' gibi konular tüm boyutlarıyla tartışılır.
MHP'nin teklif ettiği DEM'in de kabul ettiği TBMM başkanının olumlu bulduğu meclis komisyonu meselenin tüm boyutlarını ele alır ve Türkiye artık şiddeti değil fikirleri konuşmaya başlar.
Terörsüz Türkiye diyen herkesin de süreci bulandıracak söylemlerden çekinmesi gerekir.
Evet, papaza kızıp oruç bozmayalım!