Maksadım, iç politikadaki ‘Pontus’ merkezli tartışma değil. Ama bizim cenahtan bazıları, hâlâ, ‘etnik köken tartışması yapılıyor’ sanılarak, o konuyu teğet geçmeyi yeğliyorlar.
Gönlüm isterdi ki, bazı yunan gazetelerinde -Karadenizli ve de akıcı bir dille rumca da konuştuğu için- ‘Pontius’ olarak nitelenen bir siyasetçi, o konulardaki iddialara, bir TV ekranında, ‘Geç o konuyu’ diye kaçamak cevaplar vermek yerine; kendisinin, ‘Bir müslüman ve de TC vatandaşı olduğunu’ söylesin, kesin bir tavır takınsındı. Ama o bunu söyle(ye)mediği için ismi etrafında sadece Yunanistan kamuoyunda değil, daha başka odaklarda da tartışma hâlâ devam ediyor.
Hani İsmet Paşa’ya, ‘Paşam, halka hitap ederken hiç Allah’tan söz etmiyorsunuz’ dediklerinde, ‘Allahaısmarladık diyorum ya’ deyişi misali; bu siyasetçi de, herhalde, ‘Kur’an okuduk ya, iftardan iftara koştuk ya’ diyebilir. Ne de olsa, bir Vali için ‘itlik yapmış’ lafını, ‘Basitlik yapmış demiştim, ilk kısmı mikrofonlara yansımamış!’ diyecek kadar, ‘elfazbazî’yi/ söz oyunlarını biliyor; yerseniz.
***
Böyleyken, içimizden bazılarının bazı yazılarına bakıyorum da, sanki işler- güçleri filanı batırmak ve nevzuhûr bir kemalist-laik siyaset gülünü daha bir parlatmakla meşguller.
Bir arkadaşımız da, Yunan medyasından bir gazetenin Pontus lafını ortaya atmasını ‘mâsum’ bir isimlendirme olarak ele almış; kendisine Yunanlılarca yapılan izahlar üzerine. Doğrusu, o kardeşin zekâvetine yakıştıramadım bu izahları doğru kabul etmişçesine yansıtmasını. (10 Haziran günü Almanya’nın Bielefeld şehrinde, bu siyasetçiyi desteklemek için yapılan bir toplantının konuşmacılarından birinin de Alman Sosyal Demokrat Partisi /SPD’nin m.vekili olan Dr. Wiebke Esdar isimli hanım olduğunu gözönünde bulundurursak, durumun sadece Yunan kamuoyunun değil, bütün emperial odakların meselesi halinde olduğu belki anlaşılabilir.)
***
Arkadaşlar, bu kadar safdil olmayalım..
Henüz 122 sene önce, Yunan orduları bütün Avrupa’nın teşvikiyle Osmanlı’ya saldırdığı zaman, Sultan 2. Abdulhamîd, Gazi Edhem Paşa komutasındaki Osmanlı ordularını harekete geçirmiş ve yunan ordusu bozguna uğrayıp, Osmanlı Orduları 1 ay içinde Atina’ya dayanmıştı. Ama bütün Avrupa matbuatının ve devletlerinin ‘Yunan’ı sana yedirmeyiz’ feryatlarıyla, Osmanlı, hiçbir savaş tazminatı bile almaksızın savaş öncesi sınırlara çekilmiş ve savaşı durdurmak zorunda kalmıştı.
Ama Venizelos liderliğindeki Pan –helenik(yunancı) ideolojinin ateşiyle şovenist- ırkçı emellerinden vazgeçmeyen Yunan Hükûmeti, 12-13 sene sonra, tekrar saldırmış ve Balkan Savaşı faciası yaşanmış, 450 yıl Osmanlı’nın elinde olan Selanik şehri bile elden çıkmıştı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Osmanlı çökertilirken, İngiliz emperyalizmi bu kez de Yunanistan’ı, Küçük Asya dedikleri Anadolu’yu istila etmeleri için var gücüyle sahaya sürmüş ve henüz 100 sene öncelerde bu günlerde İzmir’e çıkmaya hazırlanan Yunan Orduları, kısa zamanda taa Polatlı yakınlarına kadar bütün Batı Anadolu’yu istila etmişlerdi.
Diğer tarafta ise Karadeniz kıyılarında, 1461’de Sultan Fatih tarafından tarihe gömülen Pontus Devletini diriltme çabalarına girişilmişti.
***
Hemen bütün dünyada Karadeniz demek olan (Mer Noire, Black See) vs. derken Yunanlılar , Karadeniz’e halâ da, ‘Efxinos Pontos’ ve Karadeniz halkına da ‘Pontius’ diyorlarmış.. (Efxinos’un Yüce İdealmânâsına geldiğini belirtiverelim.)
Yani, bütün Karadenizliler, helenist bakış açısına göre, Pontus’dan geriye kalanlar, öyle mi?
***
Bu söze bakıp, şu veya bu etnik kökeni suçladığımız sanılmamalı. Biz ki, Müslümanız ve bütün kavimleri Sunnetullah’ın hikmeti ve gereği olarak ve hiçbirini diğerinden üstün veya düşkün görmeden, ‘İnne ekremekum indallahe etqâkum..’ (Hucûrât-13) âyetindeki, (meâlen), ‘Sizin en üstününüz, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten en çok sakınanızdır’ hükmüne göre şekillenen bir dünya bakışına sahibiz.