Gündem gerçekten çok hızlı akıyor. Öyle ki, benim sık sık dile getirdiğim "batı karşısında yükselen doğu" tezini doğrulayacak nitelikteki bir ittifak fotoğrafını dahi analiz etmeyi öteleyip durdum. Dün FETÖ'ye ilişkin yeni bir operasyon dalgası oldu, ki son zamanlarda ABD-Türkiye yakınlaşmasını da düşünecek olursak büyük sonuçlar doğuracak nitelikte bana göre bu operasyonlar, yine gündem değişti. Ama yine de bana göre Rusya-Çin ittifakını gösteren söz konusu fotoğrafın analizi daha fazla ötelenmemeli.
Çünkü 9 Mayıs'ta Kremlin'in merdivenlerinde verilen fotoğraf, yalnızca bir diplomatik protokol anı değildi. Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yan yana, gülümseyerek verdikleri bu kare, dünya düzenindeki tektonik kaymanın simgesiydi bana göre. İkinci Dünya Savaşı'nın Nazi karşıtı zaferi kutlanıyordu; fakat kutlanan yalnızca geçmişin anısı değil, geleceğin mimarisi de oldu, şeklinde yorumlar yapıldı batı basınında. Zira o karede, Batı'nın yıllarca engellemeye çalıştığı bir stratejik yakınlık tüm açıklığıyla ilan ediliyordu.
Henry Kissinger, bundan tam 50 yıl önce ABD dış politikasını şekillendirirken "böl ve yönet" stratejisini esas almıştı. Sovyetler ile Çin arasındaki tarihsel gerilimi avantaja çevirmiş, Pekin ile Washington'u aynı masaya oturtmuştu. Bu diplomatik manevra, Soğuk Savaş'ta ABD'ye büyük bir üstünlük sağlamıştı. Ancak zaman döndü, tarih tersine aktı. Bugün, Kissinger'ın zamanında ustaca birbirinden kopardığı iki güç, yeniden birleşti.
Donald Trump, bu oyunu "tersine çevirme" çabasıyla sahneye çıktı. 2016'dan itibaren Çin'e karşı Rusya ile ortaklık kurma fikrini savundu. Ancak Çin ile Rusya arasındaki ilişkiler, artık ayrıştırılabilir olmaktan çok uzaktı. 2025 itibarıyla bu bağ sadece siyasi değil, stratejik ve ekonomik temellere oturmuş durumda.
Şurası kesin... Dünya ekonomisinin dengeleri bir süredir sessiz ama derin bir değişim geçiriyor. Manşetlerde belki yer bulamıyor, fakat Çin ile Rusya arasında şekillenen yeni ticaret düzeni, küresel ekonomik mimariye kökten etki edecek bir dönüşümün habercisi.
2024 yılı itibarıyla Çin, Rusya'nın en büyük ticaret ortağı. İkili ticaret hacmi 245 milyar doları bulmuş durumda. Ancak sadece bu rakam değil, bu ticaretin niteliksel yapısı da dikkat çekici. Putin'in ifadesiyle, bu ticaretin neredeyse tamamı artık ruble ve yuan ile gerçekleştiriliyor. Yani, Amerikan dolarının dışında bir sistem inşa ediliyor. Bu bir detay değil, bir paradigma değişimi.
Dolarizasyonun zayıflaması; sadece bir para biriminin değil, aynı zamanda ABD'nin küresel finans sistemindeki hegemonik gücünün sorgulanması anlamına geliyor. Çin ve Rusya'nın attığı adımlar, bu hegemonyaya karşı inşa edilen en kapsamlı alternatiflerden biri. Ruble ve yuan, yalnızca para birimi değil; aynı zamanda ekonomik bağımsızlık ve siyasi duruşun sembolü haline gelmiş durumda.
Değişim yalnızca rakamlarda değil; uluslararası siyasetin temel akslarında kendini gösteriyor. BRICS içinde yerel para birimleriyle ticaret, finansal mimarinin reformu ve "BM merkezli uluslararası hukuk düzeni" vurgusu, ABD liderliğindeki kurallara dayalı düzenin sorgulandığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu açıdan bakınca dolar dışı ticaret, yalnızca bir ödeme tercihi değil, aynı zamanda bir politik deklarasyon. Çin ve Rusya, "hegemonik ülkeler ve müttefiklerinin" uygulamalarını kınayarak, ABD'nin ekonomik silahlarını devre dışı bırakacak yeni yollar arıyor. Bu yollar, Batı'nın uzun süredir tekeli altında tuttuğu finans sistemine bir meydan okuma niteliği taşıyor.
Uzattım ama, Ukrayna üzerinden Trump barışına karşı Rusya'nın zaman kazanma çabasını bir de buradan okuyun derim.