Şerefli hayatın sırrı budur.
‘… Halkı Müslüman bütün ülkeler aynı safta olmalı..’ başlıklı dünkü yazımı okuyan bazı dostlar, ‘Güzel temenni.. Ama, zorun da ötesinde, hayâl..’ diye görüşler belirttiler.
Olabilir, ama, unutmayalım ki, 100 yıl önce Müslümanların elindeki büyük güç, yenilmez sanılırken, yok oluvermişti. Bugün de, imkânsız sanılanlar niçin olmasın?
***
Evet,‘Devlet-i Aliyye / Yüce Devlet’ diye anılan Osmanlı, 600 küsur yıllık bir devlet olarak, duygu ve düşüncelerini o dönemin ‘Duvel-i Muazzama/ Büyük Devletler’ denilen emperial güçlerinin psikolojik savaş taktiklerine kapılıp, ‘Osmanlı’nın yıkılacağı’ telkınine kaptırmış bir kısım yönetici veya okumuş zümrelerin dışında, Müslüman halk kitlelerinin duygu ve düşünce dünyasında, hâlâ da ‘devlet-i ebed müddet..’ / ‘sonsuz kadar devam edecek olan devlet’ olarak anılıyor ve hep öyle kalacağı sanılıyordu.
Ama, bir dünya savaşı fırtınası geldi, hallaç pamuğu gibi darmadağın olduk. Ancak, o savaş sırasında, İngiliz ve Fransız ordularının arasında Osmanlı’ya karşı savaşmak üzere Hindistan’dan, Afrika’dan, Fas, Cezayir gibi sömürge coğrafyalarından asker olarak savaşa sürülenler, hayatla ölüm arasındaki o nihaî hesaplaşma anında, Müslüman tabyalarından, siperlerinden ‘Allah’u Ekber’ sadâsı yükseldikçe, kendilerinin gerçek saflarını seçmişlerdi.
Ama, sonunda yenildik ve esir düştük emperial güçlerin ve onların Müslümanların başına oturttuğu kuklaların eline.. Ama, bir müddet sonra yeniden ayağa kalkmaya, değerlerimizden bir şeyleri kurtarmaya çalıştık-çalışıyoruz.
Bugünkü dağınık durumumuz, hep böyle devam edemez.
Müslümanlar, hele de buhranlı dönemlerinde, nihaî tercihlerini belirlerken, Allah’ın huzuruna, vazifelerini az veya çok, ama mutlaka yapmış olmanın itminanıyla varmak isterken, kimlerle aynı safta olmanın idrakine de yeniden yükselebilirler, inşaallah.. Böyle zamanlarda, sadece maddî değerlerinin, paralarının hesabını yapanlar hep olacaktır. Onlarla işimiz olmasın. Biz büyük hedefe doğru giderken ter ve gözyaşı dökecek, kan ve can vereceğiz belki; ama, bunlar İslam Milleti’nin birliğinin harcını oluşturacaktır.
***
Bugün USA emperyalizminin başında, her tarafa bir azgın boğa gibi saldıran ve bütün dünyayı teslim olmaya zorlayan bir faşist zorba var.
Kolay ve hayalî gelecekler beklemeyelim. Ama, materyalistler gibi sadece maddi güçlerimize bakarak ümidsizliklere ya da boş hamasî gururlara kapılmadan, kararlı bir var olmak veya olmamak mücadelesine hazır olmalıyız.
Ve unutmayalım ki, nice tökezlemelerimize rağmen, bizler de bugün hâlâ var isek; bu, dünlerdeki o büyük fedakârlıkların meyvesidir. Bugünkü parça-bölüklüğe son vermenin iksiri, ‘Müminler, ancak kardeştir’ ve ‘Kâfirler tek millettir..’ ölçülerinden imbiklenecektir.
***
Evet, 100 sene önce dağılacağımız beklenmiyordu; ama oldu. Bugün de ellerimiz, beyin ve kalblerimiz yeniden niçin bir araya gelmesin? ’Kaderin üstünde bir kader vardır./Geceyi onaran bir mimâr vardır.’
Hayat ve iman mücadelesinde darbeler yesek bile, asıl büyük darbeyi, şerr ve şeytanî güçler yiyecektir. Çünkü, ‘Şehadeti saadet bilen bir insan ve toplum için yenilgi yoktur!’
***
Dünya, büyük bir yoğrulmaya ve yeniden şekillenmeye doğru giderken, ‘Sionist Hristiyanlar’ olan ‘Evanjelik’lerin hayalleri bizim hayallerimizi geçememelidir. Onlar kendi inanç dünyalarını hâkim kılmak isterken, biz onlardan daha gayretsiz olamayız.
***
Yüce Peygamber (S), ‘Savaşı istemeyin, ama, geldiğinde de kaçmayın..’ buyurmuştu.. Şerefli hayatın sırrı bu buyrukta da vardır. Bugün bize dayatılmak istenen bir savaş var.. Çaresi, ‘Hazır ol ceng u cidale.. / Sulh u salâh ister isen..’