"Toplumsal çözülme, annelik krizi ve 2026 Anne Yılı çağrısı üzerine" entelektüel bir deneme yazısı üslubuyla olabilirdi belki. Ama "Anne Yılı" önerisi için iki yazıyla konuyu hitama erdirmeye çalışmıştım zaten.
Ve fakat üstat Nuri Pakdil'in şiiriyle yolum kesişti. Depreşti hamasi duygularım.
Ne olur yani, bu sefer de hamasetle duygularımı faş edeyim. Üçüncü kez aynı konuyu yazıyorum diye kabul etmeyin. Haddizatında delilik kanımızda var.
Rahmin etrafına örülen sessizliğin içimizi kanattığı bir vakitte, paslı hançer acılarıyla kıvranırken; Kudüs hasretiyle yaşamasıyla maruf Pakdil Ankara'daki kabrinden uzattı elini.
Eskiler belâgata ait yazılarda "âli üslub" tercih ederlermiş. Buffon'dan dilimize tercüme edilmesinden itibaren de "Üslub-ı beyan aynıyle insandır" vecizesi bu yazılarda biraz daha şekillenir.
Sâmiha Ayverdi'nin roman dilinde "âli üslubu" "tevhidi üsluba" çevirmesini ise çok sevdik, sahiplendik; "Su üstünde taş sektirenler" listesine de hiç girmedik hamdolsun.
"Öyle bilirim ki yaşamak, çocuklar aşkına savaşmaktır" demişse yaşayan mütefekkirimiz; gençtik ki sormayın.
Biz organik Müslüman neslin son kelaynaklarından biri olarak, günün güncelinden sıklıkla mustarip olup başımıza bela olacak işler edinmeyi çok severiz.
Anne dediğimizde Kudüs, ahlak dediğimizde savaş jetimiz, evlat dediğimizde Afrika... İlâ ahir.
Aynılaşmadığımız kimselere bu hâl, "Ayının bildiği kırk türkü, hepsi armut üstüne" gibi gelir; kimine de "Hocaya ne sorarsan sor, kendi bildiğini anlatır" gibi.
Çünkü biz, iflah olmaz düzgün serserileriz; elhamdülillah.
Bize yol nedir diye soran da yok, nereye diyen de.
Ancak dedik ya iflah olmaz düzgün serserileriz, rahat etmeyiz de rahat vermeyiz de.
Bizim rahat edeceğimiz yer, nasip olursa o da bir gölgelikte mezardır. Bütün çabamız o geçitten ötesidir.
Bizim nesillerin kodlarında DNA gibi meselelerimiz var. Çocuklarımıza "günün nasıl geçti" dediğimizde, öncelikle bu meselelerden cevap gelmezse, "Biz nerede yanlış yaptık!" diye sarsıntılar geçiririz.
"Dava" deyince aklına adliye sarayı, partizanlık, şikâyet dilekçesi, tazminat, mahkeme, hâkim, savcı, haciz gelenlerden değiliz.
Derdimiz var bizim derdimiz; dertli görünüyorsak uyuzluğumuzdan değil, meselemizi hayat yapmışız.
Toplumun gönlünde "Reis" olarak mesken tutmuş Cumhurbaşkanımızın da kat'iyyen böyle olduğuna inanıyoruz evelallah.
Bu şansı nasıl bir ilk şans hâline getiririz; bu bizim için önemli.
Çünkü modern dünya dediğiniz şey, insanı parçalara ayırarak yönetme sanatı.
İnsanı birey yapar, bireyi yalnızlaştırır, yalnızlığı özgürlük diye pazarlar.
Aileyi çözer, anneyi işlevsizleştirir, çocuğu projeye dönüştürür.
Sonra da alay edercesine der ki: "Yahu neden kimse mutlu değil?"
Anne, zamanın ilk öğretmenidir.
Dil, annenin sesinde kurulur.
Merhamet, annenin dokunuşunda öğrenilir.
Adalet, annenin paylaştırdığı ekmekte mayalanır.
Bu yüzden anne zayıfladığında ontoloji çöker.
İnsan ne olduğunu, nereden geldiğini, niçin yaşadığını unutmaya başlar.
Kudüs tam da burada düşer. Haritada değil, zihinde, kalpte, beşikte.
Bir algoritma gözümüzün önünde; bakmak nasip olmuyor.
Gönlümüzdesin Reis: Öyle bir dünyamız var ki bizim, bir noktadan bütün derdimizi ve bir noktada bütün şifamızı izhar edebiliyoruz.
"2026 Anne Yılı" de Reis, biz Kudüs Kudüs çarpalım.
Hadi Reis, iç dünyan iç dünyamızdır.
Kudüs'ü alsan anneyi verme. Al anneyi; kurtulsun Kudüs.
Cümle âlem biliyor ki herkes uykuda sen kıyamdasın.
İntaç ettirdiklerin kör gözleri bile açtı.
Anneyi kurtar Reis.
Çocuk vatanı kurtar Reis; kurtulsun Kudüs.
Bu coğrafyada anne fısıltıya gark olursa, Kudüs çoktan yaralanmıştır.
Evdeki sessizlik sınır kapılarına kadar yürür.
Beşiğin dili bozulursa, haritanın rengi solar.
Anneden kesilen bir ses, devlete kalın bir uğultu olarak döner.
2026 Anne Yılı başlasın...
Evde başlasın.
Mutfakta başlasın.
Ninnide başlasın.
Bir annenin "üşüdün mü"süyle başlasın.
Oradan Kudüs'e yürüsün.
Oradan ümmete değsin.
Reis, sen kıyamdasın.
Biz vallahi saf tutarız.
Anneyi kurtar; çocuk vatan kurtulsun.
Anneyi al; Kudüs kurtulsun.
Bismillah.
Allah-u Ekber.