Sırrı Süreyya Önder vefat etti haberiyle herkesi bir hüzün kapladı. Allah rahmet eylesin. Hayattayken de herkesi çevresinde toplamayı başarabilmiş bir kimseydi, vefatı da öyle oldu, haberi alınca her kesimden taziyeler yükseldi...
Her kesimden insanımızın bir araya gelip insani değerler çerçevesinde hasbihal etmeye ne kadar ihtiyacı varmış diyor insan onun ardından. Allah taksiratını affetsin, bağışlasın, ömrünü verdiği 'barış' ideali inşallah inşa olur hayırlısıyla... Onun tebessümündeki keder hepimize bir ibret olur da şu yalan dünyanın gelip geçiciliğinde birbirimize zehir etmeyiz bu kısacık ömürlerimizi...
İsimler kader yazarmış derler. Bir adamın ismimde hem sır hem gökler aynı anda olursa, ismi göklerin sırrı olursa, hayatta da işte böyle, hep irfanın sırlarından bahsedermiş, her sözü Anadolu bilgeliğinin sırlarından olurmuş. Öyleydi.
Dünya hayatı... Der demez, demek ki başka bir hayat daha var diye düşündürüyor bizim dilbilgimiz. Rüya mıdır bu diğer hayat, hayal midir, tahattur mudur, düşünsel bir evren midir? Yoksa ahiret midir? Müslüman isek şayet bu 'diğer hayat' yani dünya hayatı olmayan hayat, boynuzu kırık keçinin bile hakkının verileceği hayat, ahiret hayatıdır vesselam...
İnsan yaş aldıkça; dünyaya elvedayı, daha çok düşünüyor ve her ölüm, her taziye, kendi öz yaklaşımı oluyor dünya vedasına. Burası dünya ve burada her şey yarım kalıyor zaten.
Dünya hayatı bir ziyarettir diyor Hacı Bektaş Veli. Dünyada ziyaretteysek, demek ki bir de asıl evimiz var... Baba evi gibi, anayurt gibi, döneceğimiz bir ev.. Yani, eve dönücülerdeniz hepimiz, vaktimizi bekliyoruz, gemiyi bekliyoruz.
Yazılarımda çok sık atıf yaptığım bir dil bilimci ve hikmetler sahibi büyük fikir insanı Ragıb el İsfehani'den bir örnek vermek geldi şimdi içimden. 'Tafsilu'n Neşeteyn ve Tahsilu's Saadeteyn' isimli eserinde, ibadetin maksadı adlı bölümde, bir köle bezirganı ile çiftlik sahibi örneğini verir Üstad. Der ki; köleler bezirganla çiftlik sahibinden çok korkarlar, hakikatteyse bu iki güçlü adam, kölelerin çalışmasına ve üretmesine muhtaçtır, köleler çalışmasa, zenginlik kazanamazlar der. Oysa der Üstad, Allah Teala ile kulları arasında böyle bir irtibat yoktur. Allah kullarının ibadetine muhtaç değildir, müstağnidir der ve hayat tarzımız için, ibadetlerimiz için, kulluğumuz için; 'yol azığı' ifadesini kullanır.
Sanki dönmek içindir bu hayat, eve dönüş için...
.......................................................
Sırrı Süreyya beyin hayat tarzı, vicdani duruşu, kelamı ve naklettiği bilgelikte benim en çok dikkatimi çeken şey; hayatın anlamı bahsidir. Kendisi sık sık hayatın anlamı üzerinde dururdu. Şu kısacık dünya hayatının bir anlamı olmalıydı ona göre (aslında hepimize göre). İnsanların kula kulluk etmeden, eşref-i mahlukat olarak şerefle yaşayacakları, helal lokma bilinciyle, ikram ederek, paylaşarak, barış ve huzur içinde, birbirini aşağılamadan, düşmanlaşmadan yaşayabilecekleri kısacık bir hayat...
İstanbul'da sümbüllerin zamanı, mor salkımların, erguvanların zamanı, manolyalar uyanıyor, yunusların Boğaz'da kıpırdanma zamanı. Diriliş, uyanış, bahar zamanı. Ölümün ve taziyelerin zıddına bir şey gibi ilk bakışta içinden geçtiğimiz mevsim. Ama aynı zamanda bir devir daimin de göstergesi. Bir umut. Ahiret. Bir büyük sorumluluk. Bir büyük buluşma. Selamlaşma ahiret.