18 gün süren yoğun bakım süresinde ve evvelki gün gelen ölüm haberinin ardından anladık ki Sırrı Süreyya Önder bu dünyaya hoş bir seda bırakmayı başaranlardan olmuş. Herkese nasip olmayan güzel şahadetlerle uğurlandı. Zafer Partili bir avuç aklını ve vicdanını sarı torbalarla çöpe atmış kendini bilmez dışında Önder'in yaşadığı hayatın samimi bir çaba üzere olduğuna dair adeta milli bir konsensus oluştu.
Uzun zamandır bu kadar geniş tabanlı bir araya gelememiştik. Sırrı Süreyya Önder bunu başardı! Ve giderayak, aktörü olduğu sürecin bitmiş halinin provasını yaptırdı adeta.
Yarım asırdır tanığı olduğumuz bir kanlı, çatışmalı sürecin ancak ve ancak kalplerin de yumuşamasıyla, yumrukları sıkarak değil, kucaklaşarak, laf sokarak değil halden anlayarak, hesap sorarak değil hesabı birlikte ödeyerek, başkalarını arabulucu kılarak değil kendi söküğümüzü kendimiz dikerek sona erdirilebileceğini gösterdi.
Yaşarken gösterdiği çabanın samimi bir çaba olduğuna dair öyle güçlü bir inanç oluşturdu ki ölürken bile, bırakacağı boşluğu tehlikeye atmamak adına, sıkı bir düğüm attı. Herkesle kucaklaştı. Yan yana gelmez denilenleri birlikte saf tutturdu.
Adeta bir miras bıraktı. Şu saatten sonra bu yoldan geri döneni kimse affetmez. Şu saatten sonra "Abdullah Öcalan gelip başkanlık etmeden kongre toplamayız" diyen için de yapacak bir şey kalmamıştır.
Ve artık Sırrı Süreyya Önder'in çabasını yerde koymamak adına da süreci en hızlı şekilde yürütmek gerekmektedir.
İyi ki de o hayattayken DEM heyetinin Cumhurbaşkanı tarafından kabulü gerçekleştirildi. Sürecin önemli adımlarından biri de bence oydu. Cumhurbaşkanı'nın İmralı heyetini bizzat dinlemiş olması ve tabii ki onların da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın perspektifini doğrudan kendisinden almış olmaları sürece dair güçlü iradenin beyanı adına önemli bir merhaleydi.
Sırrı Süreyya Önder'e dair bu yoğun hüsnü şahadet, yürütülen sürece toplum olarak inancımızı ve Türkü, Kürdü, Lazı Çerkezi, artık yeter noktasına geldiğimizi de gösteriyor.
Meselenin uluslararası aktörler tarafından çözümsüz bırakılmak istendiğini acı tecrübelerle gördük. Dahası PKK'nın bir vekil güç olarak Türkiye'ye karşı savaştırılmak istendiğini... Dolayısıyla bugün artık her zamankinden daha çok bu konuyu bir daha açılmayacak şekilde kapatacak adımları atmakla yükümlüyüz.
Toplum zaten etnik kimliğini, birlikte yaşamanın önünde bir engel olarak görmemiş. Bu da Türkiye'nin en büyük şansıdır. Anadolu mayası aşağıda zaten tutmuş. Toplum mayalanmış bir kere. Dillere pelesenk olan dışlayıcı deyimlere rağmen, bunları da bilerek söylüyorum. İllaki bir uyaran olmuş, bir barıştıran, yapmayın etmeyin diyen olmuş. Zaman zaman provokasyona gelse de kavga eden hiçbir zaman halk olmamış.
Duvardaki silahı indirmek bu yüzden de çok önemli. Siyaseti zehirleyen o silah gömülmedikçe Meclis'in fezlekesi bitmeyecek, Amerika'sının, İran'ının Rusya'sının PKK eliyle Türkiye'ye bedel ödetme hevesi geçmeyecek.
Türkiye Cumhuriyeti bugün hiçbir zaman olmadığı kadar güçlü. Böyle bir vasatta PKK'nın ayak diremesi demek sadece Kürt halkını değil Kürt siyasetini de zerre miskal umursamadığının tescili olacaktır.
Bu yüzden en çok da DEM Parti için dem bu demdir.