*Balıkesir'den Turan Ergen diyor ki: 'Bir tanıdığımın oğlu var. Üniversite sıralarında... Dijital teknoloji alanında ileri zekâlı birisi ve fevkalade başarılı imiş... Allah bağışlasın... Ama öyle bir genç ki, âlemde kendinden daha akıllı kimse yokmuş ve sadece kendisinin ve hatta devlet organlarında çalışanların hemen hepsinin de kafaları çalışmıyormuş gibi... Ve büyük şehirlerin belli bir gelir seviyesinin üstünde olan arkadaşlarında da görüldüğü üzere, Tayyip Bey'e derin bir öfke besliyorlar...
'Sanki başka belediyelerde ve başka partilerin elinde olan belediyelerde yolsuzluk yok da sadece CHP'li ve özellikle de İstanbul'da mı var?' diyor... 'Ötekilerin de yolsuzlukları varsa, biliyorsan susuyorsan veya bilmeden, delilsiz bir ihtimale dayanarak iddiada bulunmak da günahtır. Herkes birbirine delilsiz olarak 'Rüşvet alıyor, hırsızlık yapıyorsun.' dese, ne yapacaksın?' deyince... 'Muhakkak vardır', demekle yetiniyor. Ona, 'Bak dedim, Tayyip Erdoğan da İBB Başkanı iken, hapsedildi, bir şiir okuduğu için... Ama ona kimse, yolsuzluk suçlaması yapamadı. Daha, (E.İ) isimli kişi, yolsuzluk suçlamasıyla azledilip tutuklanmasından 2 ay kadar önce... Bir gazeteci, ona, 'azledilmekten çekinmiyor musunuz?' gibi bir sual sorduğunda, (E.İ), '16 milyonluk bir şehrin seçimle gelen Bld. Başkanı'nı azletmek ve tutuklamak asla olamaz.' demiş, bunun üzerine, gazeteci de, 'Ama Erdoğan tutuklanmış, hapse atılmıştı...' deyince, yine o (E.İ) de, 'Ama Erdoğan'ın suçu ağırdı!.' cevabını vermişti.
--Evet, o kişi, kendi ölçülerine göre doğru söylemiş. Çünkü Tayyip Bey'in okuduğu 'şiir', laik despotik düzen taraftarları açısından gerçekten de ağır bir suç idi. (E.İ) isimli kişiye ve yakın çalışma arkadaşlarına yönelik yolsuzluk suçlamaları onlara göre tehlikeli değildir. Ama Tayyip Bey'in okuduğu ve 'Minareler süngü, kubbeler miğfer, câmiler siperimiz, Müminler asker Allah'u Ekber!' şeklindeki mısraların olduğu şiir, (E.İ) ve yardımcılarına inat olunan yolsuzluk iddialarına bakılırsa, asla affedilemez, değil mi? Mesele buradadır...
Kaldı ki, 60'a yakın çalışma arkadaşlarından -bugüne kadar- 22'si itirafçı oldular. İtirafçı olmak, belki halk kitlelerince tam olarak anlaşılamıyor ve sanıyorlar ki, bu kişiler, (E.İ) ve arkadaşlarını suçladıkları için itirafçı oldukları sanılıyor. Halbuki, öyle değil... Bu itirafçılar, gördüler ki, bilerek veya bilmeyerek içine düştükleri / ya da, düşürüldükleri yolsuzlukların içinde kurtulmak muhal ve bunu görüyorlar ve mahkeme de, o itirafçıların kendi hataları başta olmak üzere, gerekli bilgi ve belgeleri açıklamalarının, o yolsuzluk iddialarının veya şebekesinin çökertilmesine hizmet edecek gizli bilgiler olduğuna kanaat getirirse, kanunun belirlediği imkânlara göre, bu yolsuzluklar zencirinin veya şebekesinin çökertilmesi için, onları serbest bırakıyor. Yani, sadece başkalarını ve medyaya yansıyan ulu-orta iddiaları tekrarlamak itiraf sayılmıyor.
*İstanbul'dan Kerim Şaşmazoğlu ve İzmir'den Seher Meltem Ekinci isimli ve her ikisi de hukukçu olduklarını belirten okuyucular diyorlar ki: 'İBB'de başlayan yolsuzluk tutuklamaları, aziller ve itiraflar, elbette mahkemede yargılama yapılmadan ve verilen hükümler kesinleşmeden, kimseye bunlar hırsızdır, vs. diye, kimseye suçlu veya hırsız gözüyle bakılması mümkün değildir. Ama onlara, yargı tarafından verilecek beraat kararları olur ve o kararlar da kesin hüküm haline gelmedikçe tertemiz insanlar da denilemez; sadece zan altındadırlar, maznun/sanık durumundadırlar... Eğer beraat ederlerse, o iddialardan temizlenmek imkânına da kavuşacaklarıdır. Yani, eğer iddialar geçersiz ise, yargılamayı kendileri için bir temizlenme imkânı olarak da görmek gerekir. Ama 'İtirafçı'ların sözleri dehşet verici... Bazıları, (E.İ)'nin en yakın ve yetkili çalışma arkadaşları, bizzat yaptıkları yolsuzlukları itiraf ediyorlar ve böylece gerçek manada pişmanlıklarını sergilemenin ötesinde, o yolsuzluk şebekesinin çökmesine yardımcı oluyorlar ve karşılığında da, cezaların alt sınırlarıyla mahkûm olmayı tercih ediyorlar... Ki, dünyada da böyle itiraflar ve etkin pişmanlıktan faydalanmalar, yargılamanın âdil olmasına yardımcı da oluyor.
Dahası, (E.İ)'nin yakın çalışma arkadaşlarından ayrı olarak bazı iş adamları da, itirafçı oluyorlar ve 'milyonlarca dolar' ve hatta bazan 50 milyon dolar ve daha fazlasını rüşvet verdiklerini ve başka rüşvetlerin de alınıp verilmesine yardımcı olduklarını bile itiraf ediyorlar. Bu durumda bazı partici çevreler, bu iddiaların doğru olmadığını kuru bir iddia halinde söyleyebiliyorlar.
Bu konularda eğer yalan iddialarda bulunanlar varsa, onlar da elbette bedelini öderler.
*Bayburt'tan Temel Durunoğlu isimli okuyucu da Karadeniz şivesiyle, ironik bir mesaj yazmış, (Ö.Ö) isimli muhalefet lideri siyasetçiye hitaben... Diyor ki: 'Ula uşağum, 'Ö', bak benim kafamı attarma... Bak oğlum, ha ben vatandaş olarak sert kayayumdur, bunu bilesun. Aklını başuna al... Yoksa, gelurum oralara, tağıturum her tarafu... Biz burada, Bayburt'ta olan-biteni efendice anlamaya çalışıyoruz diye, bizi 'sürü' mü zannedeysun? Sen ha bu memleketi sahipsiz mu sanaysun? Ula uşağum, cinnet geçirircesine ve gözlerimize batırmak istercesine barmak sallayup duraysun, tehditler yağdiraysun... Senin tehditlerine kizub da korkan, geri çekilen, senden de beter olsun... Bak, daha fazlasını söylemeye edebum müsaade etmediğu içun susayrum diye ileri citma, kafami atturma, tağitirum her tarafı... Bak oğlum, 'Ö' efendi, siyaset yapacaksan, kimseyi enayi yerine koyarak, biz vatandaşları da sürü yerine koyarak ağzına geleni söyleyen, ha bu temel var ya, vallah, bu sözlerini sana yuttururum, sanma ki ben tek kişiyum... Konuşma tarzinu tüzelt, tepemizu attırma!.. Kendiğü sahipsiz köyde meydan okuyan efe bozması kimseler yerine koyma... Bu da benden sana ilk ihtarumdur... Öyle yargıçlara, savcılara ve size itibar etmeyenlere emirler yağdırırken, yarın iktidara gelecek olsanuz, neleri nasil yapacağunuzun işaretlerini veriyon... Kendiğü 1930'ların tek parti diktatörlüğü döneminde mi sanaysun? Bak, oğlum 'Ö.Ö', bu sana, ilk ve son ihtarum olacakdur. Söylemediydun dema sonra... Yikarum her tarafu...'
--Evet, Bu dinleyicimiz galiba, sadece Ö.Ö'nün son konuşmalarından değil, Amerika'da Trump ile, dünyanın 600 milyar dolara yakın servetiyle en zengin adamı sayılan Elon Musk arasındaki ağız dalaşından, birbirlerini, ağır şekilde, suçlamaya başlamalarından ilham almışa benziyor...
*