Genelde Ege Bölgesi, özelde Söke ovası Kürtlerin yoğun bir şekilde göç ettikleri yerlerin başında gelir. İlk olarak 1976 tarihinde, genç bir lise talebesi iken Söke'ye gitmiştim. O sene meydana gelen Çaldıran depreminden sonra depremden etkilenen bazı aileler devletin yönlendirmesiyle veya kendi imkanlarıyla ülkenin batı şehirlerine göç etmişlerdi. Deprem konutları yapıldıktan sonra çoğu köylerine, eski yerlerine dönmüştü. Ama rahmetli amcam gibi bazıları oraya yerleşmeye karar vermişlerdi. Ben de o senenin yaz tatilinde amcamı ziyarete gitmiştim. Amcam en fazla üç beş evin bulunduğu Söke yakınlarındaki düz bir araziye götürmüş, orada satın aldığı arsayı bana göstermişti. Buraya ev yapacağım diyordu. Etrafta birbirinden uzakta gecekondu tarzı üç beş ev vardı. Bir de arazinin imara açılmadan önce zeytinlik olduğunu hatırlatan tek tük zeytin ağacı. Amcamın arsası, mevcut evlerden de epey uzaktaydı. Bu arsaya nasıl ev yapacak, yapsa nasıl yaşayacak böyle yapayalnız diye düşündüğümü hatırlıyorum. O tarihlerde deyim yerindeyse dengini sırtlayıp binlerce kilometre yol kat ederek buralara gelen hemşerilerimizi motive eden şey, en kısa zamanda bir arsa satın almaktı. Çoluk çocuk inşaatlarda, pamuk tarlalarında var güçleriyle çalışıyorlardı. İbn Haldun'un deyimiyle bizim oralardan göç edenleri motive eden "asabiyet" arsa sahibi olmaktı. O tarihten sonra sık sık yolum düştü Söke'ye. Her defasında hemşerilerimizin yoğunluğu karşısında hayretlere düşmüştüm. Memleket tamamen boşalmış da buraya taşınmış gibi. İkinci gidişimdi galiba, amcam evini yapmıştı. Tavanın üstünde uçları açıkta kalan demirler, üzerine bir kat daha çıkmayı düşündüğünü gösteriyordu. Sonraları üç katlı bir ev haline getirdi. Yeni asabiyet gecekondu yapmaktı. Amcamın üzerine evini yaptırdığı o tenha arsasının bulunduğu düzlükte artık onlarca, yüzlerce gecekondu sıralanıyordu. Hepsi de Bitlisli, Vanlı, Ağrılı, Muşlu hemşerilerimize aitti. Ne zaman gitsem, birinin yardımı olmadan amcamın evini o kalabalıkta bulamadığım bir hane izdihamı ile karşılaşırdım. O tenha vadi büyümüş, Söke'ye bitişmiş, kocaman bir belde olmuştu. Savuca beldesinden söz ediyorum.
Geçtiğimiz temmuz ayında yolum bir kez daha Söke-Savuca'ya düştü. Kendimi Van'ın cumhuriyet caddesinde gibi hissettim ya da Bitlis deresinde yahut Muş istasyon caddesinde. Gecekondulardan eser yoktu bu sefer. Üçer, dörder katlı evler inşa edilmişti. Hala pamuk tarlalarına gidenler veya inşaatlarda çalışanlar vardı elbette. Ama onların da statüleri değişmişti. Amele ve ustalık aşamasından geçilmiş, yapsatçı statüsüne ulaşılmışlardı. Kirada evleri olanların sayısı bir hayli fazlaydı. Yeni "asabiyet" kendi işinin patronu olmaktı. Kardeşler, amca çocukları, yeğenler el ele verip şirket kuruyorlardı.
Yeğenlerim, Kuşadası'nda gezmeye götürdüler beni. Söke'den Davutlar'a, oradan Kuşadası'na kadar yolda onlarca işyeri, holding, şirket, mermer fabrikası gösterdiler. "Şu iş yeri Muşluların, burası Bitlislilerin, şu gördüğün Vanlıların. Az ötede gördüğün villalar Ağrılı birine aittir" diyorlardı. Her bir villayı birkaç milyona satıyormuş.
Akşam Kuşadası'ndan yorgun argın döndük. Kız kardeşimin Söke'yi yukarıdan gören balkonunda çaylarımızı yudumlarken yeğenim, mahallede düğün var, gelmek ister misin dedi. Kalkıp düğüne gittik. Açık arazide kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerde halaya durmuşlardı. Kendimi Cizre'deki bir memleket düğününde hissettim. Damat Bitlisli, gelin hanım Van-Çaldıranlıydı. Gelin, uzaktan akrabamız da sayılıyordu. Gelini Çaldıran'dan getirmişlerdi.
Evlenme çağına gelmiş delikanlılar, buralarda oturan birilerinin tavsiyesiyle gidip memleketten kız alıyorlarmış. Akraba evlilikleri hala çok fazladır ve bu gurbet elde aile bağlarını güçlü kılıyor. Memleketle bağları da son derece güçlü oluyor. Otlu peynirle, başka köy nevalesi ile birlikte gelin de gelir memleketten. Bu yüzden neredeyse elli yıldır göç etmiş aileler hala çok canlı ve dinamik bir Kürtçe konuşurlar. Gelin hanımlar, Kürtçenin unutulmasına fırsat vermiyorlar.
Bir akşam yeğenimin evinde oturmuştuk. Hemşerilerim beni ziyarete gelmişlerdi. İstisnasız hepsi akraba evliliği yapmıştı. Kimisi teyzesinin, kimisi halasının, kimisi amcasının kızıyla evliydi. Yabancı biriyle evli tek kişi bendim, hanımla dedelerimiz kardeşti. Bu da haliyle epey uzak sayılırdı.