Sembollerle kavga ediyoruz. Donkişotu andıran bir tutum içindeyiz. Bu nedenle kelimeler de birer sembol olarak kavgada kurşuna dönüşüyor. Oysa düşünen bilinç için sembolün muhtevası önemli. Kelimeler ve kavramlar siyasal kültürü inşa eder ve onlarla kurumsal bir dilimiz oluşur. Siyasal istikrar önce siyasal dil ile sağlanır. Bunun için de istikrarlı bir siyasal dile ihtiyacımız var. Demokratik açılım terkibi de bu açıdan önemli.
AK Parti iktidarlarını parlatan atılımlardan biri demokratik reformlar ortaya koymasıydı. Demokratik Açılım da bunlardan biriydi. Aslında Türkiye, 1945 yılından itibaren demokratik açılımlar yaşıyor. Darbeci, otoriter ve olağanüstü rejimleri de bu şekilde aşıyor. Türk siyaseti, bütünsel olarak tahterevalli gibidir. Bir darlaşır, demokrasiden çekilir, darbe dönemleri olur, sertleşir, katılaşır, güvenlikçi dil ve pratiklere savrulur. Bir de açılır, sivilleşir, yumuşar, çeşitlenir, katılımcı ve özgürlükçü veçheleriyle boyutlanır.
2002 yılında, AK Parti iktidarı bu ikinci boyutla öne çıktı. Demokratik Açılımı başlatması bunu gösterir. 24 saat TRT Kürdü'de Kürtçe yayının yapılması, Gayri Müslim Vakıfların iadesi, başörtüsü serbestliği, MGK Sekreterinin sivil hale gelmesi, darbe gerekçesi sayılan anayasal maddenin değiştirilmesi...
Şimdi Türkiye yeniden demokratik açılıma yöneliyor. Siyasal tahterevalli ikinci haliyle boyutlanmaya başlıyor. PKK'nın kendisini feshetmesi tarihi bir gelişmedir. Türkiye'nin devlet olarak da siyasal iktidar olarak da büyük başarısı. İyiye gelmek, terörden çıkmak ve Türkiye'nin "tam bağımsızlığında" birleşmek bir ferasettir. Kim ne derse desin bu gerçeklik değişmez.
Son demokratik açılım milliyetçilerle, muhafazakârlarla ve DEM'liler ile beraber gerçekleşiyor. Hiç öngörülemeyen bir gelişme! Çünkü bu siyasetlerin bir araya geleceğini siyaset teorisiyle açıklamak epeyce zor. Bu açıdan da şaşırtıcı ve etkileyici! Devletin sağduyusunun burada etkili olduğu görülüyor. Siyasette ideolojiden daha fazla pratiğin önem taşıdığının da önemli bir göstergesi.
Terörsüz Türkiye, PKK feshinden sonra demokratik açılımlarla yol alırken sadece Cumhur İttifakı ve DEM ile yürümeyecek. CHP ve diğer partilerin de buna katılımı öngörülüyor. CHP, ana muhalefet olarak bu konuda olumlu tutumlar içerisinde. Şimdi bu açılımlar iki somut adımla ilerliyor. Birincisi, hukuk alanında İnfaz Yasası ile ilgili gelişmelerde görülüyor. İnfaz Yasası ile ilgili düzenleme Meclise geliyor. Burada demokratik açılım ile ilgili bazı teşebbüsler yer alıyor. AİHM'nin iptal ettiği "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi" maddeyi kaldırma ön görülüyor. Hastaların ve yaşlıların serbest bırakılması, hamile kadınlarla ilgili düzenlemeler üzerinde duruluyor.
TBMM'de komisyon kurulması ve her partiden ağırlığına göre katılımın sağlanması yönündeki teklif de bu açıdan önem taşımaktadır. Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu adını taşıyan bu yapı, barış sürecini yürütecek. Daha önce Milli Birlik ve Kardeşlik diye ifade edilen çalışma, bu defa Milli Birlik ve Dayanışma adını alıyor. Üstelik doğrudan TBMM'nin rolü önemseniyor. Bu da millet iradesi ve demokrasi açısından önem taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kayyum atanmanın istisnai ve zor hale getirilmesi yönündeki açıklaması da "normalleşmenin", yani demokratik açılımın önemli bir göstergesi. 2016 darbe teşebbüsü döneminde KHK ile kayyum atamanın kolaylaştırılması devreden çıkacak. Olağanüstü şartlarda getirilen kanunlar, demokratik açılım hamlesiyle beraber yeniden çöpe atılmalı. Çünkü demokrasilerde rejim, idare, devlet normal hukuk yasaları ile yönetilir. Şimdi sivil anayasa yapma arayışları da var. Bunun sahih olması için de öncelikle Türk siyasetinin demokratik açılım ruhuyla yeniden buluşarak yeni cesur adımlar atması gerekir.