Geçen hafta Cumartesi akşamı, Çorum’da Özgürder’in ‘İslamofobia’ üzerine tertip ettiği bir programa katıldım, yazar Hamza Türkmen’le birlikte.. Akşam namazını Merzifon’da, -1683’deki 2. Viyana Kuşatması’nda başarısız olduğu için îdam olunan- Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın câmiinde edâ ettik.. Camiin mimarisi ve şadırvanın kubbe altı tezyinatı ilginçti..
***
Çorum 300 bine yaklaşan nüfusuyla, ülkenin pek çok köşesi gibi, hele de son 15 sene içinde bir hayli gelişmiş, zenginleşmiş ve sanayi alanında dış dünyaya açılan özel teşebbüs hamleleri yapan bir şehir.. İskilipli Âtif Efendi’nin adına bir de park yapılmış.. Düşünce faaliyetleri alanında da bir hayli canlı.. Turgut Özal Merkezi’ndeki programa katılan, kadınlı-erkekli ve dikkatli bir dinleyici topluluğu vardı.
Programı aktarmak veya özetlemek mümkün değil, elbette.. Sadece şu kadarını belirtelim ki, meselenin özü, ‘El’kufr-i mille-t’un vâhideh!. / Küfür, tek millettir!..’ şeklinde bizlere ulaşan ‘hadis-i nebevî’ rivayetinden de anlaşılır.
Gerçi, ‘küfür milleti’nin kalpleri şerhâ şerhâ / parça parçadır; amma, İslam Milleti karşısında birlik halinde dikilmeleri fıtratlarının gereğidir.
İslamofobia’nın, ‘İslâm karşıtlığı’ndan öte, İslâm’dan dehşete düşmek, evham derecesinde korkulara kapılmak olup, siyasetin değil, psikiyatri kliniklerinin konusuna giren bir konu olup, İslâm ve Müslümanların bir noksanını değil, karşıtlarının çaresizliklerini yansıtan bir hal olduğunu bu vesileyle bir daha tekrar edelim.
***
Program sonunda sualler alındı, cevaplar verilmeye çalışıldı. Suallerden birisi de, ‘Doğu Türkistan’daki mezâlim karşısında Türkiye’nin niçin sessiz kaldığı’ üzerineydi. Ki, o konu esasen, 13 Ocak Pazar günlü yazımda da, ‘1.5 milyarlık dev bir nüfuslu Çin’e, vatandaşları olan Müslümanlara baskı uygulamayı sürdürmesi halinde, en azından, İslâm İşbirliği Teşkilatı’nın da, 1.5-2 milyarlık Müslüman dünyasının dev pazarlarında Çin mallarına boykot kararı alınacağını ihtar etmesi, etkili olmaz mı dersiniz?
Bu işi, diplomatik zarafeti göz önüne alarak yapabilmek sorumluluğu da yine Başkan Erdoğan’ın omuzlarında kalıyor’ şeklinde ifade edilmişti.
Program sonunda gerilimli bir genç kürsüye geldi ve ‘Doğu Türkistan’da o kadar alçaklıklar yapılırken cevabınızı beğenmedim’ dedi. ‘Çin’e savaş mı açalım ve nerede, nasıl?. Benim önerdiğim ekonomik tedbirler de bir savaş şeklidir.’ dediğimde, başını eğip kürsüden indi.. (İlginçtir, TRT-1’deki ‘Payitaht Abdulhamîd’ dizisinin 18 Ocak akşamı yayınlanan bölümünde de, Abdulhamîd’e, İslâm Ümmeti’nin her yerindeki meselelerle meşgul olduğu söyletilirken, Afrika’da ‘kara’lara yapılan zulümler kadar, Doğu Türkistan’da Müslümanlara yapılan zulümler de dile getiriliyor ve adetâ Başkan Erdoğan’ın ‘gönül coğrafyamız’diye işaret ettiği dünyaya işaret ediliyordu.)
***
Diğer bir konu.. İlâhiyat prof’larından bir grubun son zamanlarda, tefsir farklılığı sınırlarını aşan ve Kur’an-ı Kerîm üzerinde, itiqadî temellere -hiçbir kırmızı çizgi tanımaksızın- dile getirdikleri saldırılarına bu sütunda, son 2-3 ay içinde bir-kaç kez değinildi, isim vermeden.
İsim vermeyiş, şahısları değil, zihniyetleri tartışmak isteyişimizdendir.
Kur’an’ı, başkaları kendilerince değerlendirseler bile ‘Ben Müslümanım’ diyenlerin, bilgi ve ilimleri kadar ve hattâ daha da fazlasıyla, edepli bir tavır takınmaları gerekir. Biz bunu söylüyoruz.
Bu konuyla ilgili olarak etraflı bilgi sahibi olmak isteyenlere, Rıdvan Kaya’nın Haksöz dergisinin Ocak-2019 sayısında yayınlanan ve ‘haksozhaber.net’ten ulaşılabilecek tahlilini okumaları tavsiye olunur.
***
(Siyasî konularda saflıkla veya sûret-i hakk’tan gözükerek yapılan eleştiriler konusunda, 14 Ocak tarihli yazıma gelen tepkilere de, inşaallah yarın...)