da algıyı bozmak için özel bir çaba sarf etmiyor. Cumhurbaşkanlığı bizde ‘icra’ makamı değil; daha çok ‘temsil’ görevi var cumhurbaşkanının... Devletin bütünlüğünü ‘temsil’ ediyor, içte ve dışta ülkeyi ‘temsil’ ediyor, devletin kurumları arasındaki âhengi sağlıyor. İcraya hakim olmak bir yana, kendi eliyle kurduğu partisini bile zapt-ü rapt altında tutmayı başaramıyor cumhurbaşkanları...
Turgut Özal’ın ve Süleyman Demirel’in başına geldiği üzere...
‘Başkanlık sistemi’ veya ‘partili cumhurbaşkanı’ formülü bu yoldaki arayışlara bağlanıyor. Hükümeti veya hiç değilse partisini elinde tutmaya yarayacağı için, güçlü siyasiler böyle bir değişiklik sonrası Çankaya’ya çıkmayı daha uygun görebilirler. Tayyip Erdoğan’ın Çankaya hesabı olduğunu söyleyenler, zihninden bu tür arayışlar geçtiğini ileri sürüyorlar...
Makul bir arayış bu Tayyip Erdoğan açısından...
‘Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ figürü bana hiç ters gelmiyor; aksine, bunun ertelenmiş bir hak olduğunu düşünüyorum; ancak bugünkü anayasal çerçevenin onun için yeterli olmadığı da belli. ‘Başkanlık sistemi’ veya ‘partili cumhurbaşkanı formülü’ ona daha uygun. İkisinden birini gerçeğe dönüştürebilirse, bir ileri adımı, daha kolay atacaktır.
Gerçeğe dönüşebilir mi bu plan? ‘Başkanlık sistemi’ veya ‘partili cumhurbaşkanı formülü’ hayata geçebilir mi? Meclis aritmetiğine bakınca bu soruya olumlu cevap vermek hayli zor. Niyet okuyucu muhaliflerin kendilerini geçit vermemeye konuşlandırmaları yetmiyormuş gibi, destek alınabilecek BDP oyları da çantada keklik değil. Diyelim Meclis’ten geçti, Ak Parti ile BDP ortak cephesi oylarının referandum sandığına olumlu yansıyacağından emin miyiz?
İktisat eğitimi almış biri Tayyip Erdoğan, bu hesabı mutlaka yapıyordur.
Yoksa gerçekten muhalefeti felç etme taktiği mi uyguluyor?