40 yılı aşkın süredir devam eden PKK terör örgütü artık hem Türkiye içinde hem de bölgesel düzeyde bitiş sürecine girmiş durumda. Suriye'de yaşanan siyasi dönüşüm, Türkiye'nin proaktif güvenlik politikaları ve örgüt içinden gelen fesih çağrısı, yeni bir dönemin habercisi. Bu kez süreç sadece hükümet eliyle değil, Meclis merkezli, çok taraflı ve şeffaf bir zeminde ilerliyor. Sabotaj odaklarının etkisizleştiği bu yeni denklem, kalıcı barış için belki de en gerçekçi fırsatı sunuyor.
PKK'nın Suriye Serüveni ve Yeni Dönem
PKK'nın Suriye'deki varlığı, 1980'lerden itibaren Hafız Esad yönetiminin Türkiye'ye baskı aracı olarak örgüte göz yummasıyla başladı. Öcalan yıllarca Suriye'de barındırıldı ve Bekaa Vadisi örgütün ana eğitim üssü haline geldi. 1998 Adana Mutabakatı sonrası Suriye resmî olarak geri adım atsa da 2011 sonrası iç savaş ortamında PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG, Esad rejiminin çekildiği kuzey bölgelerde güç kazandı. ABD'nin desteğiyle uluslararası meşruiyet kazandı.
Ancak Beşşar Esad sonrası Ahmed el-Şara'nın Türkiye destekli liderliğe gelmesiyle bu tablo değişti. Yeni Şam yönetimi, PKK/YPG'nin faaliyetlerine izin vermeyeceklerini net biçimde ortaya koydu. Ayrıca Rusya ve İran'ın çekilmesiyle birlikte, örgütün hem hareket kabiliyeti hem de lojistik gücü ciddi şekilde zayıfladı.
Güvenlikte Proaktif Devlet
2015 sonrası dönemde Türkiye, klasik savunmacı güvenlik anlayışını terk ederek, terör tehdidini kaynağında yok etme ilkesine dayalı bir strateji geliştirdi. Irak'ın kuzeyindeki Kandil, Sincar ve Gara gibi bölgelerde düzenlenen kapsamlı sınır ötesi operasyonlar sayesinde örgütün lojistik hatları kesildi, lider kadroları hedef alındı ve saha üzerindeki baskı artırıldı. Aynı zamanda İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen kırsal alan taramaları ve yerel güvenlik güçlerinin güçlendirilmesiyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki kırsal destek ağı büyük oranda çökertildi. Bir dönem PKK'nın kadro temininde kullandığı birçok ilde artık genç nüfusun örgüte katılım oranı neredeyse sıfırlandı. Türkiye'nin İHA/SİHA teknolojilerinde sağladığı yerli ve milli atılım, bu sürecin en belirleyici unsurlarından biri oldu.
Sosyal Zemin Erozyonu
Terör örgütünün yıllarca beslendiği sosyolojik tabanda da kırılma yaşanıyor. Kürt seçmen kitlesi, taleplerini artık silahlı yapıların değil, siyasi temsiliyetin meşru kanallarından dile getirmeyi tercih ediyor. PKK'nın varlığı, bu siyasallaşma süreci için bir engel haline gelmiş durumda. Abdullah Öcalan'ın 2025 başında yaptığı "PKK kendini feshetmeli" çağrısı da bu yönelimin örgüt içi yansıması olarak okunabilir.
Meclis Merkezli ve Çok Taraflı Bir Süreç
2013-2015 yılları arasında yürütülen birinci çözüm süreci, tüm cesareti ve kararlılığına rağmen derin yapılar, illegal odaklar ve siyasi provokasyonlar nedeniyle akamete uğramıştı. Ancak bugün yaşananlar, o dönemin aksine, çok daha kurumsal, kapsayıcı ve sabote edilmesi zor bir sürecin işaretlerini taşıyor.
Birinci çözüm süreci, hükümetin kendi inisiyatifiyle yürüttüğü ve çoğu zaman kamuoyuna kapalı müzakerelerle ilerleyen bir yapıdaydı. Ne yazık ki bu durum hem toplumsal meşruiyetin sınırlı kalmasına hem de muhalefetin süreç dışında kalmasına neden oldu. Oysa bugün ortaya çıkan yeni süreç, TBMM çatısı altında, partiler arası diyalogla ve şeffaf bir müzakere zemininde ilerliyor. Bu, toplumsal uzlaşmanın zeminini güçlendirdiği gibi, sürecin siyasal sorumluluğunu da sadece iktidarın değil, tüm demokratik temsilin üzerine almasına imkân tanıyor.
Dış Müdahale Yerine İç Temas
Bu sürecin bir diğer dikkat çeken yönü, üçüncü ülkelerin veya arabulucuların dahil olmadığı, tamamen Türkiye merkezli bir diyalog zemininde yürümesidir. PKK'nın silahlı mücadeleyi sonlandırma ve kendini feshetme yönündeki açıklamaları, bu kez ne Avrupa merkezli baskılarla ne de dış telkinlerle değil, doğrudan ilgili tarafların kendi inisiyatifiyle ortaya konulmuştur. Bu da sürecin sahipliğini ve kalıcılığını güçlendiren bir gelişmedir.
Sabotaj Odaklarının Tasfiyesi
Birinci çözüm sürecinin başarısız olmasının ardında sadece aktörlerin iradesi değil, süreci sabote eden karanlık odaklar da vardı. FETÖ ve Gladyo benzeri yapıların, süreci provoke eden eylemleri, istihbarat sızıntıları, sahte belgeler ve manipülasyonlarla siyasi iradeyi hedef aldıkları artık bilinen bir gerçek. Kobani olayları, hendek terörü, kamuoyuna servis edilen provokatif içerikler ve kamu görevlilerine yönelik planlı saldırılar, sürecin altını oymaya yönelik bilinçli hamlelerdi.
Ancak bugün tablo farklı. FETÖ büyük oranda etkisiz hale getirilmiş, devletin güvenlik birimleri ve istihbarat kurumları yeniden yapılandırılmış durumda. Bu da sürecin içeriden sabote edilmesinin önünü kesiyor. Devletin kurumsal kapasitesi güçlendiği gibi, kamuoyu desteği de daha olgun ve sağduyulu bir noktada.
Artık Daha Fazla Umut Var
Silahlı mücadelenin meşruiyetini kaybettiği, demokratik siyasetin ise güç kazandığı bu dönemde, Kürt meselesi artık terörle değil siyasetle çözülmesi gereken bir sorun olarak tanımlanıyor. Toplum da bu yönde bir beklenti içerisinde. PKK'nın sahadaki etkisinin zayıflaması, pro-Kürt siyasi aktörlerin demokratik sistemde daha görünür ve etkili hale gelmesi, bu zeminin olgunlaştığını gösteriyor.
Kalıcı Barış İçin Fırsat
Yeni süreç, sadece PKK'nın silahsızlandırılması değil, aynı zamanda Türkiye'nin demokratik birliğinin, toplumsal bütünleşmesinin ve bölgesel istikrarının da önünü açabilir. Elbette bu sürecin başarısı, yalnızca hükümete değil, muhalefete, medyaya, akademiye ve en önemlisi topluma bağlı. Bu kez provokasyonlara karşı daha hazırlıklı, sabotajlara karşı daha dirençli bir Türkiye var. Bu fırsatı kaçırmamak, 40 yılı aşkın bir çatışma tarihini barışla taçlandırmak hepimizin sorumluluğu.