Yaptığımız iş ne kadar değerli, başarılı, hatta hedeflerine ulaşmış olursa olsun, neticede siyaset, toplumun huzuru için yapılır. Ekonomiden, sağlık sistemine, eğitimden ulaşıma siyasetin her kulvarı muhakkak halkla ilişkileri, şeffaflığı, toplumsal rızayı önemsemeyi gerektirir... Demokrasinin gereği de budur zaten. Biz bu şeffaflığa; devlet-millet bütünleşmesi de diyoruz.
Zor gündemlerden geçiyoruz. Milletimizin başı sağ olsun...
12 aslanlar gibi Mehmetlerimizi şehit verdik. Rabbimiz şehadetlerini makbul eylesin en güzel, en yüksek cennet makamlarında ağırlasın onları. Sosyal medyaya bir göz attıysanız, orada kamuoyunda oluşan infiali, üzüntüyü, hüznü de fark etmişsinizdir. İşte böyle anlarda, yani kamuoyunun kalbinin kanadığı anlarda, siyasetin belki de diğer şeyleri bırakıp o kanamaya yönelerek, halkla iç içe olması beklenir. Doğrusu yayımlanan bildirilerin hatta hemen hepsinin de samimi olduğunu yakınen bilmeme rağmen, kalbin hakikatlerine yeterince değemediğini de söylemeliyim. İnsanımız, o işin sahibini görmek ister o zor zamanlarında. Şayet bir Bakanımız, Başkanımız o şehit evine varıp yaslı ana babaların ellerini öpmeye eğildiklerinde işte, iş bambaşka oluyor.
O yoksul mahallelerin, beli bükülmüş haneleriyle, şehit bayrakları asılmış pencereleriyle aslında hepimiz buluşmak zorundayız...
Annelere babalara bakın siz... Sessizce ağlıyorlar, vatan sağ olsun diyorlar, vatan şehitlerin kanıyla ayakta duruyor. Hayat tüm uğultularıyla devam ederken, al bayrağa sarılı tabutlar, toprağa değil yüreklerimize defnediliyor. Şimdi birilerinin ortaya çıkıp samimi ve hüzün dolu bir şekilde konuşması, taziye ve izahat vermesi gerekiyor, gerekmiyor mu? Bir damla gözyaşı, sayfalarca konuşmadan daha hakikidir öyle değil mi?
Sosyal medyada o kadar karanlık yayınlar, o kadar provoke edici sözler var ki, bu kirli, çamurlu ortamlarda, halkın nabzını güzellikle tutarak, el ele vererek, gönül rahatlığıyla ikna olmuş şekilde yürümek çaba istiyor... Barış ve adalet emek ister, elbette ince eleyip, sık dokumak gerek.
1. Çözüm Süreci'nde de her şey zorluydu, adeta pirinç levhalarının üzerinde yürüyorduk. Ama bu sefer devlet bizatihi kendisi yönetiyor süreci, bu bağlamda istihbarat ve güvenlik politikalarımıza güvenmek gerek. İşlerini iyi yapan takımlar sahnede. Hepsi de ülkemizi selamet yoluna çıkartabilmek için ter döküyorlar.
Ne kadar profesyonelce yönetilirse yönetilsin, işlerin halka doğru şekilde, usuletle ve suhuletle, sabırla, güzel bir dille anlatılabilmesi gerekiyor, asıl başarı bu şekilde tamamlanacak, bu kısmı çok önemli.
Bizim geleneğimizde bir işin hayırla yürüyüp sonlandırılması için niyetin has, yürüyüşün has olması gerekir. Bu da ancak duayla olur.
İşimizin başı da sonu da hayır duasıyla olsun... Terörsüz, güçlü ve büyük Türkiye idealine ulaşabilmemize az kaldı. Duamızı, niyetimizi, gayemizi has tutalım inşallah...