Tarihsel hafızamızda derin izler bırakacak bir sürecin eşiğinde duruyoruz. Tüm siyasi partilerin temsilcilerinden oluşacak ve çoğulculuk ilkesini temel alan yeni komisyonun kurulması, sadece bir idari gelişme değil; toplumsal barışa, birlikte yaşama iradesine ve ortak gelecek tahayyülüne doğru atılmış cesur bir adım olarak öne çıkıyor.
Bugün ilk toplantısını yapacak komisyonun hedefi, Türkiye'nin on yıllardır mücadele ettiği ve toplumun her kesimini etkileyen terör sorununa yönelik bütüncül, demokratik ve kalıcı bir çözüm yolu aramaktır. Elbette her partinin farklı düşünceleri, endişeleri ve çekinceleri olabilir. Bu, çoğulcu bir demokrasinin doğasında vardır. Ancak bugün, farklılıkların birbirini dışladığı değil; ortak bir amacı birlikte taşıyabildiği yeni bir siyasi ahlakın mümkün olduğunu göstermeliyiz.
Kalıcı Çözümün Yapısal Koşulları
Toplumun her kesiminde bu sürece yönelik kırılgan ama güçlü bir umut gözlemleniyor. Çünkü artık sadece terörle mücadeleyi değil, terörün ötesine geçen bir kalkınma, adalet ve refah vizyonunu konuşuyoruz. Bilimsel çalışmalar bize gösteriyor ki, uzun soluklu barış süreçlerinin başarıya ulaşmasında en kritik faktörlerden biri, sadece güvenlik değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel bütünleşmeyi sağlayacak yapısal dönüşümlerdir. Bu anlamda bugün toplanacak komisyon, sadece güvenlik politikalarını değil; aynı zamanda toplumsal yaraları sarmayı, yoksunlukları gidermeyi ve hak temelli kalkınmayı da gündemine alacaktır.
Terörün sustuğu, silahların gölgesinden uzak bir Türkiye, yalnızca kendi iç barışını tesis etmekle kalmayacak; aynı zamanda bölgesel düzeyde yeni bir siyasi ve ekonomik aktör olarak da güçlenecektir. Bugün Ortadoğu'dan Kafkasya'ya, Karadeniz'den Doğu Akdeniz'e kadar uzanan geniş bir alanda belirsizlikler ve kırılganlıklar hüküm sürerken; Türkiye'nin içeride istikrarını sağlamış, demokratik uzlaşı kültürünü kurumsallaştırmış bir ülke olarak yükselmesi, tüm bölge için de dönüştürücü bir etki yaratacaktır.
Birlikte Yaşama İradesinden Bölgesel Refaha
Bölgesel refah koridorlarının inşası, enerji ve ticaret ağlarının güvenli biçimde tesis edilmesi, göç krizlerinin insani yollarla yönetilmesi ve kültürel diplomasi mekanizmalarının güçlendirilmesi... Tüm bunlar ancak terörsüz bir Türkiye'nin öncülüğünde mümkün olabilir.
Bugün açılan bu kapı, geçmişin acılarını onarma, geleceğin ortak hikâyesini yazma çağrısıdır. Bu çağrının karşılık bulması, siyaset kurumunun tarihsel sorumluluğudur. Ama aynı zamanda, bu topraklarda yaşayan her yurttaşın umuduna ve direncine duyulan saygının da gereğidir.
Kalkınma, Adalet ve Refah
Türkiye için bir eşik daha aşılıyor. Şimdi mesele, bu eşiği geçerken birbirimizin sesini duymak ve birlikte yürüyebilmektir.
Terörsüz bir Türkiye yalnızca bir güvenlik meselesi değil, bir medeniyet hedefidir. Bu masa sadece geçmişin acılarını değil, geleceğin ortak onurunu da taşır. Diyalog kurumsallaştıkça derinleşir, çözüm inşa edildikçe kalıcı hale gelir.
Bir ülkenin kaderi, ortak aklın cesaretiyle değişir. Türkiye'nin kaderini değiştirecek bu yolculuk, umuda kapı aralayan değil; o umudu inşa edenlerin yolculuğu olacaktır.