Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde sadece içerik olarak değil, yönetim tarzı olarak da ezber bozan bir profil çizdi. Yasama organı olan Kongre ile uzlaşma yolları aramak yerine, başkanlık kararnameleri ve muhtıralarla yönetimi benimsedi. Trump, ikinci döneminde her gün ortalama iki başkanlık kararnamesi veya muhtıra imzaladı. Bu, Amerikan başkanlık tarihinde örneğine pek rastlanmayan bir durum.
Elon Musk, DOGE ve Bürokrasiyle Savaş
Trump'ın bu dönemde en çok ses getiren projelerinden biri, sağ kolu olarak tanımlanan Elon Musk ile birlikte yürüttüğü DOGE girişimi (Digital Operations for Government Efficiency) oldu. DOGE, temelde bürokrasiyi küçültmeyi, devlet mekanizmasını sadeleştirmeyi ve verimliliği artırmayı hedefliyordu. Ancak bu süreçte, 100.000'den fazla federal çalışanın işten çıkarılması, birçok sosyal yardım programının ve bilimsel araştırmanın finansmanının kesilmesi, kamuoyunda büyük tepki topladı.
DOGE girişimi, Trump taraftarlarınca devletin hantallığına karşı cesur bir reform olarak övülürken; muhalefet ve sivil toplum kuruluşları tarafından sosyal devletin tasfiyesi ve yönetimde keyfiyetin artması olarak eleştirildi. Dahası, bazı DOGE uygulamaları, kişisel verilerin güvenliği açısından ciddi sorunlar doğurdu ve birçoğu mahkemeler tarafından durduruldu. Girişimin ilk başta hedeflediği 2 trilyon dolarlık tasarruf hedefi, zamanla 150 milyar dolara çekilmek zorunda kaldı.
Emirle Yönetim ve Kararnameler Dönemi
Trump, ikinci döneminde 187 kararnameyi sadece ilk 87 günde yayımladı. Bu rakam, Biden'ın ilk iki yılda yayımladığı toplam 235 kararnamenin neredeyse tamamına eşit. Elbette her başkan kararnameler kullanır; fakat Trump'ın yaptığı şey, bu uygulamayı ana yönetim aracı haline getirmesi. Sadece sembolik veya törensel belgeler değil, içeriği oldukça kapsamlı ve sistem değişikliğine yol açan belgeler söz konusuydu.
Trump'ın imzaladığı belgelerin önemli bir kısmı; savunma, dış politika, göç, mülteci politikaları ve güney sınır güvenliği gibi alanlara odaklandı. Özellikle Meksika sınırında inşa edilen duvar, bu kararnamelerin en somut sonuçlarından biriydi.
Ticarette U Dönüşü: Anti-Ticaret Siyaseti Ne Kadar Kalıcı?
Trump'ın 2025 yılında yürürlüğe koyduğu tarifelerin %72'si etkiledikleri ithalat değerine göre bakıldığında tamamen ya da kısmen askıya alınmış durumda. Tax Foundation'a göre, karşılıklı uygulanan küresel tarifeler, Çin dahil yaklaşık 2 trilyon dolarlık ABD ithalatını etkiliyor. Ancak Trump, 9 Nisan'da yürürlüğe giren ülke bazlı tüm ek tarifeleri (yüzde 11 ila 50 arasında değişen oranlarda), Çin'e uygulananlar hariç, aynı gün geri çekti. Bu karar, küresel ticaret ve borsa piyasalarında büyük dalgalanmalara yol açmıştı. Diğer ülkelere yönelik daha düşük oranlı (%10) ek tarife ise yürürlükte kalmaya devam ediyor. Bu nedenle genel tablo, tarifelerin büyük ölçüde askıya alındığını gösteriyor
Tarife politikalarındaki bu belirsizlik, kamuoyu nezdinde de karşılık buldu. Trump'ın başkanlık onay oranı son haftalarda negatif seyretti. Buna rağmen, yönetim tarzında bir değişiklik olmadı; kararnamelerle yönetim anlayışı pekiştirildi.
İklim Politikaları: Sessiz Fırtına
DOGE ve savunma politikaları gölgede bıraksa da, Trump'ın ikinci döneminde en radikal değişimlerden biri de çevre politikalarında yaşandı. Trump, ilk döneminde olduğu gibi ikinci döneminde de iklim kriziyle mücadeleyi ikincil plana atan bir yaklaşım benimsedi. Çevre koruma bütçeleri kesildi, yenilenebilir enerji programları iptal edildi ve çevresel düzenlemeler sistematik olarak kaldırıldı.
Climate Action Campaign adlı sivil girişim, Trump'ın ikinci dönemindeki ilk 100 günü, "ABD tarihinde çevre, temiz enerji ve halk sağlığı açısından en zararlı dönem" olarak tanımladı. Bu durum, sadece Amerika içinde değil, küresel düzeyde de ciddi yankı uyandırdı. Zira ABD'nin uluslararası iklim anlaşmalarından çekilmesi, birçok ülkenin iklim politikasındaki taahhütlerini de zayıflattı.
Ne Kaldı Geriye?
Trump'ın ikinci döneminde attığı adımlar, kısa vadede bazı çevrelerde "etkin liderlik" algısı oluşturmuş olabilir. Ancak uzun vadede bu adımların demokratik kurumsallaşma, çevresel sürdürülebilirlik ve toplumsal eşitlik açısından ağır bedelleri olacağı gibi görünüyor. DOGE gibi projeler, verimlilik gerekçesiyle sunulsa da, arka planda bir güç yoğunlaşması ve katılımcı mekanizmaların devre dışı bırakılması anlamına geliyor.
Trump dönemi, özellikle kamu yönetimi ve siyaset bilimi açısından üzerinde çokça konuşulacak, ders çıkarılacak bir laboratuvar sunuyor. Bu dönemde yaşananlar, başkanlık sisteminin sınırları, yargı denetiminin rolü ve bürokrasinin geleceği gibi konuları yeniden tartışmaya açıyor.