On yıllardır, 'Dünyanın en büyük gayrimenkul milyarder'i olarak bilinen ve Almanya eski şansölyesi Angela Merkel'in hatıratında yaptığı değerlendirmeyle dünyaya 'bir emlâk patronu' mantığıyla bakan Donald Trump isimli kişi, geçen yıl bu sıralarda, 2016-2020 arasındaki dört yıllık ilk dönem Amerikan Başkanlığı'na ikinci bir 4 yıllık dönem için daha yeniden dönebilmek yolunda, yaptığı seçim propagandalarında, bir çok abartılı iddialarıyla tebessüm ettiriyordu.. Bunların başında da 'Ben olsaydım, o savaş (Rusya -Ukrayna Savaşı) olmazdı ve ben yeniden başkan seçildiğimde, hemen ertesi gün o savaş ve diğerleri kesinlikle bitecektir..' şeklindeki sözleri geliyordu..
Ve istediği Başkanlık gerçekleşti ve yeni bir 4 yıl için daha Amerikan Başkanlık makamına 20 Ocak 2025 günü tekrar oturdu.
Ve üzerinden tam 4 ay geçti ve de Trump'ın, hele de savaş konusundaki iddialı sözleri havada kaldı..
Diğer sözleri ise, o kadar günü birlik ve başını-sonunu düşünmeden söylenmiş sığ laflar.. Ve öyle olacağı da aşağı-yukarı tahmin ediliyordu.. Çünkü, devamlı konuşan ve bazen ne dediğini bile unutan ve hatırlatıldığında, 'Öyle mi demişim!..' gibi hayret ifadeleri kullanan bu kişinin o en büyük iddiasında, en küçük bir olumlu gelişme olmayışı bir yana; bu 'barışçı' kişi, 'Gazze'yi ben kendimiz için alacağım.. Doğu Akdeniz'de Monako gibi harika bir eğlence merkezi kuracağız; orayı bize Netanyahu verecek..' gibi laflar ediyor ve Gazze'de ve bütünüyle 77 yıldır işgal altında olan Filistin'de işlenen korkunç barbarlık ve soykırım uygulamalarından ise, habersiz gibi davranıyordu.. Orada o korkunç barbarlıkları yıllardır, kendileri yaptırıyorlar ve İsrail'in hayatta kalmak hakkı söz konusu olunca, savunmak için 'Her Şey'i yapabileceğinin cevazını taa baştan beri söylüyorlar ve orada sadece şu son 2,5 yıl içinde bile öldürülen savunmasız sivillerin, kadın ve çocukların sayısının 100 bini geçmiş olmasına bile ilgisiz kalıyorlardı.
Çünkü, o öldürülenler; Müslümanlar..
*
Filistin ve diğer Müslüman halklar söz konusu olduğunda tam bir 'vurdumduymazlık' tablosu sergileyen Amerikan mantalitesinin sembolü olan Trump, 'Ukrayna- Rusya Savaşı' söz konusu olunca, 'Orada her gün 100'lerce insan ölüyor' diyerek, çok insancı birisi imişçesine matem havasına bürünüyor ve onlar için kederlendiğini, hayıflandığını hissettiriyor..
Ama, Filistin'de her gün, yüzlerce çocuk, kadın ve savunmasız diğer siviller mi öldürülüyor?
O kadarda olabilir..
Çünkü, Yahudi din adamlarının (hahamların) açıkça ifade ettikleri üzere, 'Onlar bugün öldürülmeseler, yarınlarda, Yahudilerin karşısına 'savaşçı' olarak çıkacaklar!!.'
*
Daha da ilginç olan ise, bu kişinin, Panama Kanalı'na el koymak ve de Kanada'yı 51. eyalet olarak ABD'ye bağlamak isteğini; sonra, Danimarka Krallığı'na bağlı ve 65-70 bin kadar insanın yaşadığı, 2 milyon km. kareden daha büyükçe dev bir buz adası olan Grönland'ı, Amerikan coğrafyasının doğudan gelecek saldırılara karşı bir 'savunma seddi' mesabesinde olacağından orayı mutlaka almaları gerektiğini' söylemesi.. Danimarka'nın 've Grönland'daki küçük kitlenin 'bizim satılık bir yerimiz yok..' demesine rağmen..
Meksika üzerine de yarım ağızla bazı niyetlerini dile getirmekte..
Şimdi de, 'Kızıldeniz'i Akdeniz'e bağlayan Mısır'ın Süveyş Kanalı'ndan Amerikan gemilerinin ücret ödemeden geçeceği'nden dem vuruyor..
*
Dahası, bu kişi, 'Savaş yoluyla ele geçirilen yerler geri verilmez..' gibi, 19. Yüzyıl anlayışlarını diriltmeye çalışıyor..
Keza, NATO'ya girme çabaları harcayan Ukrayna'yı bu teşebbüsünden vazgeçirmek gerekçesi en başta olmak üzere, diğer çeşitli gerekçelerle, Şubat- 2022'nin son haftasında, Ukrayna Savaşı'nı başlatanın, Rusya olduğunu bütün dünya bildiği gibi, Trump da bilirken; Ukrayna Başkanı Volodimir Zelensky'i, 'Yenemeyeceğin güce karşı niçin savaşmaya kalkıştın?' diyerek suçlayan mantıkla, dünyadaki bütün başka toplumlara da, 'Sizden daha güçlü düşman saldırısına karşı savaşmayacaksınız!' mesajını veren ve Roma İmparatorluğu döneminden beri, hak ve haklılık ölçüsüne değil, sadece güce göre bir 'Pax Romana/ Roma Usulü barış/ 'Teslim olun, barış olsun..' diyen bir gücetaparlık ilkelliği..
Böylece bütün dünyaya verilen ölçü, yani, 'Amerika size saldırırsa, sakın ola ki, karşılık vermeyesiniz!' mesajı..
Ama, anlaşılıyor ki, -Amerika'ya giren yabancı mallarına uygulanan- gümrük vergilerini, yüzde 100'lere ve hatta Çin'e olduğu gibi, yüzde 145'e kadar yükselten Trump, yaptığı hesapların yanlışlığını, geri tepeceğini görür-görmez, tipik bir pragmatist anlayışla, hemen birkaç gün içinde geri adım atmasıyla da emsaline az rastlanır bir oyuncu olarak, hedefine varabilmek için her türlü araç ve metottan faydalanabileceğinin mesajını veriyor dünyaya.. Bazen sevgi ve övgülerle, bazen, tehditler ve aşağılama ifadeleriyle netice almaya çalışan bu kişi, evvelki gün, uzun bekleyişten sonra Rusya lideri Putin'le de görüştü; Ukrayna-Rusya Savaşı'nı durdurma konusunda..
Ancak, Rusların satranç oyunundaki başarılı çizgileri dünya çapında bilindiğinden, 'Trump- Putin Satrancı' öncesinde, hemen 'ateş-kes' kararı vaat eden Trump, 2 saatlik uzun bir tlf. görüşmesinden eli boş olarak dönmüşe benziyor.. Rus medyasından yansıyanlardan anlaşılıyor ki, Amerika'nın, Ukrayna'nın direnebilmesi için verdiği her türlü silah ve 100 milyar doları aşan maddî yardımların karşılığında Trump, Ukrayna'dan bazı 'nadir toprak mineralleri kaynaklarını işletebilmek için, tavizler koparmaya çalışırken; Putin de, kendilerine karşı o kadar silah yardımı yapan Amerika ve diğer AB ülkelerine öyle kolayca barış eli uzatmayacağını hissettirmiş bulunuyor..
Hâlbuki, Trump, Rusya'nın savaş yoluyla Dinyeper Nehri doğusunda ele geçirdiği toprakların ve Kırım Yarımadası'nın artık Rusya malı olacağının ölçülerini baştan söylemişti.. Ama Putin, onlarla yetinmiyor ve kendisinin böğründe yer alan Ukrayna'nın NATO üyeliği ve diğer uluslararası ittifaklara, Rusya'nın izni olmadan girmeyeceğine dair açık taahhütler istediği anlaşılıyor.
Çünkü, bırakalım savaşın sonlandırılmasını, tarafların 'ateş-kes'i kabul etmesi bile sağlanamadığında, Trump'ın 'Ne haliniz varsa görün...' diyeceğinin işaretini, Başkan Yardımcısı Vance, dün açıkça ifade etti bile..
Tabiî, o zaman, AB ülkelerini saran korku daha bir dehşet verici.. Çünkü Ukrayna'nın kaybedilmesi halinde AB ülkelerini NATO hangi güçle koruyacak?
*
Korku yüzündendir bu son günlerde, Avrupa kamuoyunda depreşen Türkiye sevdası ve övgüleri..
Ama Erdoğan Türkiyesi'nin nice tehditler gibi, pohpohlamalara da -inşaallah- pabuç bırakmayacağını güvenle söyleyebiliriz.
*