ABD Başkanı Trump’ın ticaret savaşlarını tetikleyen motivasyonu ABD ile kıta Avrupası arasındaki krizin derinleşmesini tetiklemekte. Geçtiğimiz hafta Merkel’in; Trump’ın Alman arabalarının üretimini “Amerika için güvenlik tehdidi” olarak görmesine verdiği reaksiyon, gerçekleri yansıtan önemli tespittir... “Ürkütücü!”
Evet, dünyadaki ekonomik üstünlük ve kalıcılık için büyük savaş motivasyonu, gerçekleri madde madde ortaya sunmakta.
Afganistan olayları, Merkezi Asya’ya Batı ittifakının müdahalesi, Orta Doğu’daki dinmeyen savaşlar, ülkelerin bölünmesi, yeni devletlerin kurgulanmasına gayretler ve esasen de bunu yaparken Batı’nın beslediği terör örgütleri ile yola revan olmak!
Astana sürecinin Suriye’de başarıya imza atma ihtimali bile, bu dayatmaya karşı üstünlük elde etmenin önemli getirilerinin olacağı inkâr edilemez.
Lakin tüm bunları görür ve yazarken önemli noktayı unutmamakta yarar vardır. Tüm darbeler, değişim gayretleri ve ayaklanmalar, göründüğü gibi yeraltı zenginliklerin olduğu bölgeler! İlginç olan şeyler şu ki; bu bölgelerde ülkeleri yönetenlerin kahir çoğunluğunun kendi halklarına yönelik haksızlıkları, adil olmayan zenginlik paylaşımı, kendi halklarına dayatılan fakirlik, refah seviyesinin düşüklüğü, ülkelerden çalınan servetlerin hepsi neredeyse, bugün insan hakları koruyucusu kılıfındaki Batılı ittifakın desteği ile gerçekleşmekte. Bu ülkelerden çalınan paraların saklandığı yerler ise Amerikan ve İngiliz bankaları!
Sadece bu mu? Elbette değil! Çalınan paraları kendi bankalarında tutarken, çaldıkları ve çalmaya niyetlerinin olduğu ülkeler aleyhinde ayaklanmaların da sponsorluğunu yapmaktalar! Özellikle Orta Doğu, Orta Asya, Güney Amerika, Doğu Avrupa, Kafkasya, İran, Rusya gibi bölgelerde yönetim biçimlerine baktığınızda veya başarısızlıklara dikkat ettiğinizde, yerel faktörlerin olumsuz yansımalarını yani yönetici beceriksizliklerini ve hırsız zihniyetin iktidar olması gerçekliklerini göz ardı edemeyiz ve etmemeliyiz.
Venezuela olayında olduğu gibi, her şeyi sadece “Batı’nın yaptığı” gerekçesine bağlarsak, kendi tezlerimizi çürütmüş oluruz.
Maduro’yu her fırsatta, Türkiye’nin gelişmesini sağlayan ve halkın büyük çoğunluğu tarafından sevilen ve desteklenen Başkanı Erdoğan’la kıyaslarken çok dikkatli olmak şarttır. Evet, Venezuela’ya baskılar ve dayatmaların, seçilmiş lideri ortadan kaldırma gayretleri kabul edilir değil ve olamaz! Halkların kendi kaderlerini, kendilerinin belirlemesi sürecine desteği sürdürmek doğaldır. Lakin üzerinde durulması gereken en önemli şeyler, bu bölgelerdeki değişimleri kendi doğal akarında desteklemek. Bu ülkelerde yaşayan insanların itiraz ettiği şeylere kulak vermek. Sosyal adaletin kurgulanmasına katkı sağlamak. Yani kulaklar, yönetimlerin gerekçelerine yönelirken, muhakkak sokağın söylemlerine ve itirazlarına da dikkat edilmeli! Aksi takdirde, nihai sonuç yorumunda, yanılma payı fazla olur!