Geçtiğimiz hafta sızan 28 maddelik barış taslağı, Ukrayna-Rusya savaşında dengeleri kırabilecek bir dönüşümün sinyalini veriyor. Ancak son 72 saat içindeki gelişmeler, planın arkasında yatan stratejiyi daha da tartışmalı hâle getiriyor. Özellikle AB'nin dışlanması, ABD'nin otoritesi ve Ukrayna'nın egemenliği üzerine temel sorular yeniden alevlenmiş durumda.
Madem Ukrayna NATO'ya alınmayacaktı, o hâlde bu savaşa neden izin verildi? Bu soru köşenin kalbinde duruyor. Sızan metin, Ukrayna'nın anayasa düzeyinde NATO üyeliğinden vazgeçmesini ve ordusunun belli bir eşiğin altına çekilmesini öneriyor — yani Batı'nın uzun vadeli güvenlik mimarisini fiilen yeniden tanımlıyor. Bu öneriler, Kiev'in hem stratejik hem de sembolik kayıplarını ciddileştiriyor.
Trump, bu planla sahaya sadece diplomatik çözüm sunmuyor, aynı zamanda ekonomik bir yeniden paylaşıma soyunuyor. Taslak metinde, dondurulmuş Rus varlıklarından ayrılması iddia edilen 100 milyar dolarlık kaynak ve bunun nasıl kullanılacağına dair formülasyonlar yer alıyor — bu kaynakların bir kısmının ABD liderliğindeki mekanizmalarla yönetilmesi öngörülüyor. Bu da, güvenlik garantilerinin ötesinde Trump'ın ekonomik çıkar planını ortaya koyuyor. Trump'ın planı Avrupalıları kızdırdı bile. Dondurulmuş Rus varlıklarının Ukrayna'nın yeniden inşasında kullanılması, ilk bakışta rasyonel görünebilir. Ancak bu sistemin kurgusu, ABD'nin bu kaynaklardan ciddi bir pay alacağı bir yapıya dayanıyor. Bu durum, iki yıldır ağır mali yük taşıyan Avrupa başkentlerinde rahatsızlık yaratıyor. AB'den çıkan sesler: "hem bedel ödüyoruz hem de masanın dışında tutuluyoruz" şeklinde.
PEKİ AVRUPA NEREDE?
Ekim ayında Trump'ın Putin'le Macaristan'da görüşebiliriz açıklaması dışlanmış AB'yi işaret ediyordu. Brüksel, bu süreçte fiilen by-pass edilmiş hissetti. Avrupa devletleri milyarlarca avroyu Ukrayna'daki savaşa ve insani yardıma harcadı, fakat masada söz sahibi olamayacağı bir denkleme itilmekten dolayı kızgınlar. Bu tablo Batı medyasında Trump'ın jargonunda "maliyetler için yük al, stratejiyi bırak" şeklinde yorumlanıyor.
Kiev açısından durum çaresiz bir dilemma. Yıllardır savunduğu toprak bütünlüğünü mü, yoksa savaşın hemen durmasıyla gelecek güvenlik garantisini mi tercih edecek? Taslak, toprak statülerinde fiili kabulleri içerebilecek hükümler içeriyor. Bu netice Ukrayna'da milli onurun ve siyasi meşruiyetin maliyetini yükseltecek ve Zelensky yönetiminin alacağı karar yalnızca sahada değil, iç siyasette de dönüştürücü olacak. Yakın gelecekte Ukrayna siyasetinde yaşanacak deprem hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Planın büyük kısmı Vaşington önerisi olarak servis edilse de içerik ve kaynakların bir kısmı hakkında farklı aktörlerin iddiaları var; taslağın bazı unsurlarının Rusya'nın önermesi olarak nitelendirildiği değerlendirmeler de medyaya yansıdı. İkincisi, garanti mekanizmalarının niteliği kısmen muğlak — 'güvence' sözü var ama somut askeri taahhütler net değil. Bu belirsizlik, garantilerin güvenilirliğini tartışmalı hâle getiriyor. Zaten planın ilk eskizlerinin Trump ve Putin tarafından Alaska buluşmasında yazıldığı kanaati yüksek.
Türkiye için tablo hem fırsat hem risk. Ankara, Karadeniz hattında arabuluculuk, ulaştırma koridorları ve yeniden inşa projelerinde önemli bir aktör olmuştu. Türkiye'nin dengeli ilişkiler kurma çabası, ABD-AB eksenindeki gerilim ve Moskova ile olan işbirlikleri nedeniyle hassas bir diplomatik denge yönetimi gerektiriyor. Savaşa giden süreçte Ankara'nın barış girişimleri savaş boyunca sürmüştü. Bu ilkeli tutum her iki başkentte de saygın bir Ankara imajı oluşturdu.
Trump'ın barış taslağı, aslında klasik diplomatik bir "çözüm önerisi"nden ziyade, uluslararası güç mimarisini ABD lehine yeniden kurgulayan bir metin. Eğer plan resmileşirse, yalnızca Ukrayna-Rusya hattını değil, Avrupa güvenliğini ve ABD'nin küresel konumunu da yeniden tanımlayacak. Türkiye ise bu yeni satranç tahtasında, konumunu doğru hesapladığı sürece etkin bir oyuncu olacak potansiyele sahip.
Ancak Ukrayna savaşından çıkarılacak bir sonuç var. Avrupalılaşma hevesi birçok ülkeyi uçuruma sürükledi. Bölge dinamiklerini hesap etmeden atılan adımlar böyle sonuçlar doğurabiliyor. Taslak plana göre Kırım, Luhansk ve Donetsk bölgeleri fiili anlamda Rus toprakları olarak tanınıyor, Herson ve Zaporijya ise mevcut temas hattı boyunca dondurulmuş statüyle yönetilecek. Ukrayna'nın politik aktörleri, Avrupalılaşma hevesiyle Brüksel'e koşmak yerine Batı ve Rusya arasında dengeli bir süreç yaşasaydı en azından bu kayıplar yaşanmayacaktı.