
NATO Zirvesi'nde ister kabul edin ister etmeyin gözler ABD Başkanı Trump kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da üstündeydi.
Aile fotoğrafından Trump ile Erdoğan'ın omuz omuza ve gülümseyen yüzlerle yansıyan kareler bir işaretti, sonrasında da benzer görüntüler kameraya yansıdı.
Akşam yemeğinde Trump ile Erdoğan aynı masadaydı.
Sonrasında Erdoğan ve Trump'ın ikili görüşmesinde herkesin merakını cezbeden bir kare yansıdı.
"Erdoğan'ın dizindeki zarfı kim kime verdi? Ve tabii bir de mazrufta ne vardı?" sorusu sosyal medyayı salladı.
Yağmur gibi yorumlar geldi.
Kimi Trump'ın Erdoğan'a görev listesi verdiğini iddia etti.
Kimi Erdoğan'ın Trump'a ABD'den beklentileri içeren bir not hazırladığını öne sürdü.
Ancak net olarak şunu söyleyebilirim. Erdoğan'ın dizindeki zarfa çok fazla bir anlam yüklemek doğru olmayabilir.
Zira gazeteci Murat Çiçek, 24 yayınında zarfta Erdoğan'ın görüşmeye dair notları olduğunu söyledi. Yani ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni dönemin nasıl inşa edileceğini dair bir yol haritasının satır başları vardı zarfın içinde... İletişim Başkanlığı'nın görüşmeye dair notuna bakarsak meseleyi kavrayabiliriz.
İletişim Başkanlığı görüşmeyi şöyle aktardı:
"İkili ilişkiler ile bölgesel ve küresel konular ele alındı. Erdoğan, Trump'ın gayretleriyle İsrail–İran arasında sağlanan ateşkesi memnuniyetle karşıladığını ve bunun kalıcı olmasını temenni ettiğini; Gazze'deki insani trajedinin bir an önce sonlandırılmasında ve Rusya–Ukrayna arasındaki savaşın barışçıl çözümünde yakın diyaloğun önemini vurguladı."
Zirveye, İsrail-İran Savaşı'nın gölgesinde gidildi. Ateşkes gündemiyle zirve yapıldı.
Bizim açımızdan çok pozitif bir havada geçtiğini söylemek mümkün gibi görünüyor. En azından benim edindiğim izlenim bu yönde. Ancak yazının başlığına dönersek Trump ile omuz omuza bir görüntü kameraya yansımış olsa da devletlerin ilişkilerinde duygulardan çok çıkarlar ve güç konuşuyor.
Bu yüzden bizim sıkı çalışmaya devam etmemiz gerekir.
NATO Genel Sekreteri Rutte'nin, "Türkiye'nin çok büyük bir savunma sanayi temeli var. Bariyer konulmasına izin vermeyelim" açıklaması aslında ABD desteği konusunda endişeli olan Avrupa'ya da bir mesajdı...
Erdoğan'ın görüşme trafiğinde İngiltere, Fransa ve Almanya, Hollanda liderlerinin yer alması da aslında artık bir gerçeğin kabullenilmeye başlandığını gösteriyor. Avrupa her ne kadar gönülsüz de olsa Türkiye'yi kendine yakın tutma ihtiyacı hissediyor.
Bu yüzden önümüzdeki dönemde Erdoğan ile omuz omuza poz verenlerin sayısı artarsa hiç ama hiç şaşırmayacağız...
NATO liderler zirvesi gelecek yıl Türkiye'de yapılacak.
Zirveye ABD cephesinden bakarsak, Trump çok sağlam bir strateji ile istediğini elde etti. Zirveye gelmeden önce "5. Madde konusunda şüphelerim var" açıklamasıyla Avrupa'yı korkuttu.
Savunma harcamaları bütçesini yüzde 150 artırmayı başardı.
Yılda 700 milyar dolarlık bir harcama artışından söz ediyoruz. Tabii pastadan büyük dilimi ABD savunma şirketlerinin alacağını tahmin etmek için kahin olmaya da gerek yok.

DEAŞ'I HORTLATMA ÇABASI
Suriye'nin başkenti Şam'da bir kiliseye düzenlenen silahlı, canlı bombalı saldırıda 25 kişi öldü... Normalde ölenler Hıristiyan olduğu için saldırı çok ses getirirdi. Ancak İran-İsrail Savaşı'nın gölgesinde kaldı.
Suriye İçişleri Bakanlığı saldırganların kimliğini açıkladı. Terör örgütü PKK/YPG kontrolündeki El Hol kampından Şam'a gelen DEAŞ'lı teröristler kanlı saldırıyı gerçekleştirmişti. Peki ama neden bir kilise seçildi ve neden PKK/PYD kontrolündeki kamptan gelen teröristler işin içindeydi? Burada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin uyarısına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bahçeli hiç sözünü sakınmadı. "İsrail, terörsüz Türkiye'nin tekerine çomak sokmaya kalkıştı" sözleriyle durumu özetledi.
Benzer uyarılar AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'ten de geldi.
Belli ki terör örgütü PKK/YPG de İsrail de DEAŞ kartını sahaya sürüp Trump'ın Suriye'den çekilme politikalarına karşı hamle yapmaya çalışıyor. Bu yüzden hepimizin çok dikkatli olması gerekiyor. Peki neden kilise seçildi derseniz onu da şöyle açıklayabiliriz. Orta Doğu'da Müslüman kanı dökülmesi Batı için sıradanlaştı. En ufak bir tepki, reaksiyon oluşmuyor. Belli ki DEAŞ'ı katliam saldırısına yollayanlar "Hıristiyanlar ölürse durum değişir" diye düşünmüş. Ancak umduklarını da bulamamış gibi görünüyorlar. En azından Trump'ın ettiği küfürlere bakılırsa İsrail'in kan dökerek yol alması bundan sonra daha zor olacak. Zira DEAŞ kartı da PKK/YPG kartı da artık bayatlamış gibi görünüyor...
Öte yandan bulunduğumuz coğrafyanın gerçeklerini hiç ama hiç unutmamak gerekiyor. Zira İran rejimini devirmeye çalışanlar şimdilik başarılı olamadı, aynı süreçte kaşla göz arasında Ermenistan'da darbe girişimi yapıldı. Paşinyan'ı devirmeye çalıştılar. Daha geçen hafta Paşinyan'ın İstanbul'a geldiğini ve Azerbaycan ile anlaşmak istediğini unutmayın. Yani yaşadığımız coğrafyada huzur ve istikrarı sabote etmek isteyenler her daim iş başındadır. Bu yüzden uyumamak gerekir.

CHP'DE "İNCE" HESAPLAR VAR
Sözü uzatmayacağım...
CHP'de hançerler çekilmiş vaziyette.
Özel-İmamoğlu ikilisi hançerleyerek yaraladıklarına karşı yeni bir çarpışmaya hazırlanıyor. Kılıçdaroğlu cephesine karşı Muharrem İnce transferi ile yeni surlar inşa etmeye çalışıyor.
Ancak Kılıçdaroğlu'nun duruşu da kafası da çok net.
Pazartesi günü "Şaibeli Kurultay Davası"ndan "Mutlak Butlan" yani koltuğun Kılıçdaroğlu'na iadesi kararı çıkarsa çarşı karışır.
Zira Kılıçdaroğlu bir buçuk iki yılı bulacak bir yeniden yapılanma süreci ve ardından kurultaya gitmeyi planlıyor.
Özel'in İmamoğlu'nun peşine takılıp gitmesinden duyduğu rahatsızlığı açık açık paylaşıyor.
Daha önce "Hırsızların yüzüne tükürülür" diye yazmıştı.
Şimdi de "Bırakın yargı işini yapsın" mesajıyla koltuğu devraldığında İmamoğlu'nun üstünü çizeceğini hissettiriyor.
İmamoğlu suç örgütündeki itirafçıların sayısının 40'a yükselmesi de Kılıçdaroğlu'nun elini güçlendiriyor.
CHP kurmaylarının, Özel'in cezaevi ziyaretlerinin sıklaşmasının sebebi de, İmamoğlu'nun İnce'ye yazdığı "Beni cezaevinde unutmayın" anlamına gelen mektubu da bu sürecin bir yansıması gibi görünüyor.
Saraçhane medyasının telaşlı açıklamaları, İnce, Akşener'den sonra şimdi de Kılıçdaroğlu'nu tırnak içinde "AKP'nin adamı" diye yaftalamaya çalışmaları hep bu yüzden...
Yani her ne kadar sosyal medyada sürekli aksini pompalıyor olsalar da "Kaynayan kazan CHP'ye ülke teslim edilir mi?" sorusu kocaman bir işaret olarak ortada duruyor.
Takdir milletin elbette.