Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında uzun süredir devam eden ve belirsizlikler içeren gündemin ardından Perşembe günü gerçekleşen Erdoğan–Trump zirvesi, iki ülke ilişkilerinde olumlu bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Özellikle son yıllarda güvenlik politikaları, savunma sanayii, bölgesel gelişmeler ve ticari ilişkilerde yaşanan farklılıklar taraflar arasında önemli gerilimler yaratmıştı. Ancak son görüşme, bu sorunlu başlıkların büyük bölümünde yapıcı bir zemin oluşturulabileceğini ortaya koydu.
Zirvede öne çıkan en kritik konulardan biri, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması hususuydu. Bilindiği üzere bu yaptırımlar, Türkiye'nin savunma sanayiindeki manevra alanını daraltıyor ve transatlantik ilişkilerde ciddi bir kırılganlık yaratıyordu. Washington'un yaptırımları kaldırmaya yönelik güçlü sinyal vermesi, yalnızca ikili ilişkilerin normalleşmesi değil, aynı zamanda NATO içindeki uyumun da güçlenmesi açısından stratejik bir gelişme olarak yorumlanmalı. Türkiye'nin güvenlik mimarisindeki rolü ve ABD'nin küresel stratejisinde Türkiye'ye atfettiği değer dikkate alındığında, bu mutabakatın iki taraf için de kazan-kazan niteliği taşıdığı açıktır.
KAFKASLARDA VE ORTADOĞU'DA YENİ İŞBİRLİĞİ ZEMİNLERİ
Bir diğer önemli boyut, bölgesel dosyalar üzerine kurulan uzlaşıdır. Orta Doğu'da Gazze'de yaşanan katliam, Suriye'deki denklemler, Kafkasya'da barış müzakereleri, Irak'ta istikrar arayışı ve İran'ın artan nüfuzu konularında Ankara ile Washington arasında zaman zaman görüş ayrılıkları olsa da, son zirvede ortak çıkar alanlarının öne çıkarıldığı görülüyor.
Erdoğan'ın diplomatik esnekliği ve deneyimi ile Trump'ın pragmatik yaklaşımı birleştiğinde, bölgesel çatışmaların çözümüne yönelik ortak adımların atılması ihtimali güçlenmiştir. Özellikle Gazze bağlamında insani yardımların artırılması, ateşkes çağrılarının ortaklaştırılması ve bölgesel güvenliğe dair koordinasyonun derinleştirilmesi dikkat çekici bir mutabakat noktasıdır.
Zirvenin sürpriz gelişmelerinden biri de Kafkasya konusundaki uzlaşı oldu. 2020 sonrası dönemde Güney Kafkasya'da oluşan yeni jeopolitik denklem, Türkiye'nin bölgedeki nüfuzunu artırmış, ABD ise bu sürece temkinli yaklaşmıştı. Ancak görüşmede Karabağ'da barışın kurumsallaşması, Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesinin desteklenmesi ve bölgenin bir rekabet değil işbirliği alanı haline getirilmesi yönünde güçlü bir irade sergilendi.
Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi sonrasında sergilediği yapıcı ve uzlaşıya açık tavır, Kafkasya'da yeni bir barış düzeninin inşası için önemli bir fırsat yarattı. Bu yapıcı yaklaşım, Türkiye'nin diplomatik girişimlerini desteklerken, ABD'nin de bölgeye yönelik daha olumlu bir perspektif geliştirmesine zemin hazırladı. Dolayısıyla Erdoğan–Trump görüşmesinde Kafkasya konusunda yakalanan mutabakat, yalnızca iki ülkenin değil, Azerbaycan'ın barış odaklı vizyonunun da bir yansıması olmuştur. Bu mutabakat, hem enerji koridorları hem de Avrasya güvenlik dengeleri açısından kritik bir eşik anlamına geliyor.
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE GÜÇLÜ ADIMLAR
Ekonomik ve ticari ilişkiler de görüşmenin ana gündem maddelerinden birini oluşturdu. 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi, taraflarca yeniden teyit edildi. ABD'nin Türkiye'ye yönelik yatırım kanallarını genişletme niyeti, Türkiye'nin de Amerikan sermayesini daha güvenli bir yatırım ortamında çekme arzusu, ekonomik ilişkilerin siyasi gerilimlerden bağımsız olarak ilerletilebileceğinin göstergesi oldu. Bu çerçevede enerji, teknoloji, tarım ve savunma sanayii alanlarında işbirliği perspektifleri masaya yatırıldı.
Sonuç olarak, Erdoğan–Trump görüşmesi yalnızca ikili ilişkilerde yumuşama değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güvenlik açısından da pozitif bir tablo ortaya koymuştur. Türk-Amerikan ilişkilerinin uzun yıllardır yaşadığı inişli çıkışlı süreçte bu zirve, yapıcı diplomasiye dayalı yeni bir başlangıcın mümkün olduğunu göstermektedir. Özellikle yaptırımların kaldırılması, bölgesel krizlerde ortaklaşma, Gazze'deki katliama dair bir çözüm üretme çabası ve Kafkasya'da uzlaşı, bu yeni dönemin stratejik taşlarını döşemektedir. Şimdi kritik olan, bu mutabakatların uygulanabilirliğini takip etmek ve diplomatik ivmeyi sürdürülebilir hale getirmektir.